"Belki ilm-i mantıkta tasavvura mukabil ve marifet-i tasavvuriyeden çok kıymettar ve bürhanın neticesi olan ve ilim denilen tasdiktir..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Tahayyül: Hayal etmek, bir şeyi önce zihinde canlandırmak demektir. İnsan zihnini bir düşünce fabrikasına benzetecek olursak, bunun merhalesi ve ham durumu bu hayal kısmıdır. Yani insan önce hayal ederek düşünmeye başlar.
İnsan, önce hayal etmekle başlar. Hayalde meselenin hakikati gözükmez. Zihinden hayaller, puslu düşünceler gelir geçer. Bu hayal ve düşünceler sûret giyer ve birer mefhum gibi olur.
Tahayyül; hayal ürünü olarak bilinen şeyleri temsil eder. Tahayyül mertebesinde bildiğimiz şeylerden herhangi bir nasibimiz yoktur. Çünkü mantıkça tahayyül hüküm değildir.
Tasavvur: Bir şeyi zihinde şekillendirmektir. Yani hayal edilen tabloların biraz daha işlenmiş ve şekillenmiş safhasıdır. Kalpten gelen mânalar hayal ve tasavvur merhalesinde şekilleniyor. Böylece ilk müşahhas merhalesi başlamış oluyor.
Tasavvur; tahayyül mertebesinde hayal ettiğimiz şeylere suret giydirdiğimiz bir sahadır. Bu mertebede bildiğimiz şeylerden dahi insan istifade edememektedir. Çünkü tasavvur mertebesinde bildiğimiz şeyler de mantıkça hüküm mahiyetinde değildir.
Tasavvurda henüz ortada kesin bir şey yoktur; hayal-meyal bir sûret vardır. Bu mertebede bir insan, ne fikrî ne de fiilî dünyası adına bir şey elde edemez.
Taakkul: Düşüncelerin hayal ve tasvir merhalesinden çıkıp, akıl odasında değerlendirildiği merhaledir. Yani akıl bu hayal ve tasvirleri eline alıp inceliyor, tartıyor ve tahkik ediyor.
Tasdik: Bir fikrin ya da düşüncenin hayal, tasavvur ve taakkul merhalesinden geçip, tasdik edildiği ve doğru telakki edildiği safhadır. Bu safhada akıldan ziyade kalp hükmeder. Yani tasdik etmek veya karar vermek kalbin bir hassasıdır. Tasdik hükümdür, kişi bundan mes’uldür. Ancak hayal, tasvir ve taakkul safhaları hüküm olmadığı için kişi mes’ul olmuyor.
Taakkul; yani akıl, hayal ettiği şeyler üzerinde bir neticeye varmaya çalışır ve bir kısmının veya tamamının doğruluğuna kail olur ki, bu, tasdiktir.
Bu mertebe aklın, kendisine göre doğruya ulaşma ve doğruyu bulma mertebesidir. Bu mertebede bulunmak da, insanı imtisale sevk etmez. Ama bir işin yapılmasına hüküm vermek ve onu yapmaya azmetmek için mühim bir mertebedir.
Tasdik mertebesinde olan bir kişide ise; iltizam vardır. Yani bu kişi, ele aldığı meseleyi doğrulamakta ve onu gerekli görmektedir.
Tasdikin bu makamı aynı ilim ve delildir. Zira bu merhale diğer üç merhalenin bir neticesi ve meyvesidir. İnsan bir binaya ve içindeki adama bakar bakmaz, binanın adamdan büyük olduğunu tasdik etmesi çok sür’atli ve def’î olur. Burada tasavvur ve taakkula ihtiyaç kalmaz. Zira bu tasdik bütün tasavvur ve taakkulların üzerinde bir makama sahiptir. Hikmet nasıl Hâkim ismini tasdik ettiriyor ise, bir san’atın üstündeki harika nakışlar da Allah’ı isimleri ile tasavvurun üzerinde bir yakin ile ispat edip tasdik ettiriyor.
Taakkulde tarafsız bir muhakeme görülür. İnsan aklederken, eğer hakikati samimi olarak araştırıyorsa, olabildiğince tarafsız bir şekilde ihtimalleri değerlendirir.
İz’an: Basiret, idrak ve teslim olup itaat etmek mânalarına geliyor. Bir şeyin hakkaniyetine ve doğruluğuna kalp ve akıl ile beraber karar vermek demektir. Bazen kalp bilir, akıl bilemez; bazen de akıl bilir, kalp karar veremez. İz’anda ise hem akıl hem de kalp şuur ve idrak içindedir.
Tasdiki iz'an takip eder. İz'anda bir kabullenme, teslim olma vardır.
İltizam mertebesi: Bu mertebe insanın bildiği bir şeyin kendisine vacib olduğunu bildiği bir mertebedir. İnsan nasıl yemek yemek, su içmek ve hava almak zorunda ise, aynı şekilde bu mertebede bulunan birisi, kendisine göre doğru bildiği şeyleri yapmaya kendisini mecbur bilir.
İz'anla yetinen insanda ise imtisale rastlanır. Bu insan, düşüncesine mutassıbane bir bağlanma içinde olmasa da, onun doğruluğuna kaildir ve ona göre hareket eder.
Bu mertebe, akıl ve kalbin ittifakıyla bir mes’elenin anlaşılmasıdır. İşte insan bu mertebeye geldi mi, artık doğru bildiği şeyi yapmaya ve yanlış bildiği şeylerden kaçınmaya başlar.
İnsan kâinattaki her bir varlık üstünde parlayan tevhid alametleri ile Allah’ı tasavvurun üstünde bir kat’iyetle tasdik eder. Tasdik etmenin şu makamı en kat’î deliller mesabesindedir. Sadece akletme ve resmetme değildir. Bu noktadan her şey Allah’ı hatırlatıyor ve O’nun huzurunu kalbe temin ediyor.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü