İlham vasıtalı mı vasıtasız mı? Melekler ilham getirir mi? Hücreleri ruhun idare ettiğini söylemek doğru olur mu?
Değerli Kardeşimiz;
İster insanlar olsun, ister cinler olsun, ister melekler olsun, isterse ruh olsun, tasarruf ve yaratma hususunun esası şu şekildedir:
"YEDİNCİSİ: İrade-i cüz'iye-i insaniye ve cüz-ü ihtiyariyesi, çendan zayıftır, bir emr-i itibarîdir. Fakat Cenâb-ı Hak ve Hakîm-i Mutlak, o zayıf, cüz'î iradeyi, irade-i külliyesinin taallûkuna bir şart-ı âdi yapmıştır. Yani, mânen der: 'Ey abdim, ihtiyarınla hangi yolu istersen, seni o yolda götürürüm. Öyleyse mes'uliyet sana aittir.'"
"Teşbihte hata olmasın, sen bir iktidarsız çocuğu omuzuna alsan, onu muhayyer bırakıp 'Nereyi istersen seni oraya götüreceğim.' desen; o çocuk yüksek bir dağı istedi, götürdün. Çocuk üşüdü yahut düştü. Elbette 'Sen istedin.' diyerek itab edip, üstünde bir tokat vuracaksın. İşte, Cenâb-ı Hak, Ahkemü'l-Hâkimîn, nihayet zaafta olan abdin iradesini bir şart-ı âdi yapıp, irade-i külliyesi ona nazar eder."(1)
İnsan iradesi fiil ve icat noktasından çok zayıf ve acizdir; elinden gelen sadece bir kesb, meyil ve tercihtir. Meselâ, iman etmek fiilini kalpte yaratan Allah’tır, bu fiili tercih eden ise insandır. İnsan cüz’î iradesi ile tercih ediyor, Allah da bu o fiili yaratıyor. Bu sebeple insan tercihinin neticesinden mes’uldür.
İnsan iradesine taalluk eden fiillerin ve amellerin iki ciheti vardır. Birisi, fiilin yaratılması ki bu tamamen Allah’a aittir. Allah’tan başka yaratıcı yoktur. Diğeri ise, fiilin tercih edilmesinde irade ve seçme işidir ki, bu kısım da tamamen insana aittir. Yani bir fiilin aslını Allah yaratır, vasfını ise insan iradesi ile tayin eder. O zaman yaratmak Allah’ın, mes’uliyet ise insanın olur. Bu hayırda da şerde aynıdır. Öyle ise, yaratan değil, tercih eden mes’uldür. Çünkü Allah'ın kudreti bu küçük dairede -tabiri caiz ise- insan iradesine göre tecelli ediyor. "Sizden istemek, benden yaratmak" şeklinde insan ile Allah arasında fıtrî bir mukavele var.
Konuşma bir fiildir. İnsan isterse doğru konuşur, isterse yalan söyler, gıybet eder, birine iftira atar ve çirkin sözler söyler. O fiilleri yaratan Allah’tır ama istimal eden kuldur ve mes’uliyet onundur. Zira irade kulun elindedir, Allah’ın şerre rızası yoktur.
Aynı şekilde ayağımızı yürüyecek şekilde terbiye eden ve yürümeyi yaratan Allah’tır. Kul isterse camiye doğru yürür, isterse şer bir yere. Birincisinde sevap alır, ikincisinde ise günaha girer. “Benim suçum ne? Kaderimde olmasaydı, ben de buraya gelmezdim” diyemez, dese de bir mânâ ifade etmez. Diğer bütün fiillerimizi bu şekilde düşünebiliriz. İsteyen kul, yaratan Allah’tır.
Şayet Allah kudretini insan iradesine bağlamasa idi, insanın tercih etme ve isteme hürriyeti olamayacaktı. Demek Mutezilenin zannettiği gibi, Allah’ın yaratması insan iradesini yok etmiyor, tam tersi kuvvet ve yardımda bulunuyor.
Bir de kâinatın ve insanın yaratılışında mutlak irade sahibi Allah’tır. Hiç kimse O’nun takdirini bozamaz. Her şey O’nun plan ve programına göre işler. İnsan bu plan ve programda bir değişiklik yapamaz
İster insan olsun, ister melek olsun, ister ruh olsun, hepsinin tasarruf ve tedbiri vehmîdir; hakiki tasarruf ve tedbir eden Allah’tır. İnsan nasıl kendi fiilinin yaratıcısı değilse, aynı şekilde melekler de fiillerinde yaratıcı değildirler. Bütün fiillerin tek yaratıcısı Allah’tır.
Allah, sayısız melekleri -haşa- ihtiyacı olduğu için değil, kâinat sarayındaki harika eserlerini takdir ve tahsin etmeleri için yaratmıştır. Zira insanların nazarları kâinat sergisinin her noktasına ve her köşesine yetişmiyor, ulaşmıyor; bu eksikliği tamamlama vazifesi de meleklere düşüyor.
(1) bk. Sözler, Yirmi Altıncı Söz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü