Bir peygamberin -Hz. Musa-, veli olan birisinden -Hz. Hızır- hikmet dersi almasını nasıl açıklayabiliriz? Bundaki hikmet nedir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Eski tabir ile "Racihin mercuha her cihetle rüchaniyet kesbetmesi gerekmez." Yani üstün birisi, her cihetle altındakinden üstün olacak diye bir kaide yoktur. Birisinin, bir iki cihetten büyük bir zattan üstün olması, o zatın üstünlüğüne bir zarar vermez. O kişinin, ondan üstün olduğu mânâsına da gelmez.

Hazret-i Hızır (as)'ın , bir iki cihetle Hazret-i Musa (as)'dan üstün olması, umumen üstün olduğu mânâsına gelmez. Bu durum sünnetullah kanunlarına aykırı bir durum değildir.

Allah, terbiye kanunun gereği olarak, bazen alt makamda olan birisini, üst makamda olan birisine rehber ve mürebbi yapabilir.

Hz. Hızır, ilm-i ledün denilen, “hâdiselerin hikmet yönünü bilme,” hususunda İlâhî lütfa mazhar olmuş büyük bir veli yahut bir peygamber. Allah kelâmında yer almış bu kıssadan almamız gereken en büyük ders şu olsa gerek: “Hz. Musa gibi büyük bir peygamber bile, hâdiselerin altında yatan İlâhî hikmetleri tam olarak bilemediğine göre, biz boşuna kendimizi yormayalım.”

Beşerin iradesi dışında cereyan eden hâdiselere kendilerince yorumlar getirenler, bir bakıma Hz. Hızır’ı taklide kalkışmış oluyorlar. Ancak, o, bütün bunları İlâhî ilhamla söylüyordu; bunlar ise ya nefislerinin isteklerini aktarıyorlar yahut kendi his ve heveslerine tercüman oluyorlar.

Nur Külliyatında, “Ehl-i hakikat gaybî olan şeyleri bildirilmezse bilmezler” buyurulur. Hakikat ehli denilince en başta peygamberler hatıra gelir. Onlar bile gaybî şeylerden, ancak Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine bildirdiği kadarına vâkıf olabilirler. Peygamberlik vazifelerini yürütürken, hâdiselerin zahirine bakar, İlâhî emirlere uygun olup olmadıklarına nazar eder, ona göre hükmederler. Hâdiselerin altında yatan bütün hikmetleri bilmeleri, bazen, bu kudsî vazifelerinde aksamaya yol açabilir. Bu hikmet içindir ki, kendilerine her şeyin iç yüzü ve hikmet yönü tam olarak bildirilmemiştir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 5.639
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

karakan
bu söyliyeceğim bi peygamber yada büyük zatlar için düşünülmez ama bu tür hadiselerde bizim gibilere verilmek istenen dersler var.insan bu tür irşatlarla,yani kendinden daha aşağı makamlarda bulunan zatların yada varlıkların irşadıyla Rabbi karşısında ki acizliğini çok daha iyi anlar.mesela Beyazıd Bistami Hazretleride "beni bir kedi irşad etti" demiştir.o kadar ilmi ve nefsi mücadelesi olan bi zata,Allah MÜKAFATIDA,MÜCAZATIDA olmayan,imtihandan mesul tutulmayan bir kedi vesilesiyle hiç duymadığı şeyler duyurup, hissettirmiş.yani tabiri caizse "Allah istemedikten sonra,insan o kadar ilmi ve nefsi mücadelesi ile istediğe "hale","kemale" ulaşamaz.ama Allah istedikten sonra bir kediyi bile mürşit yapar başımıza ve açar hazinelerinin kapılarını"...yani "başınıza gelen her türlü kötülük nefsinizden,her türlü iyilik Rabbinizdendir" sırrınca,insan hayır olan şeyleri verenin SADECE Allah olduğunu bu vesile ile çok daha iyi görür ve kendi yapmış olduğu ilmi ve nefsi mücadelelerinde Rabbinin bi lütfu olduğunu daha iyi anlar...Beyazıd Bistami(r.a) hazretleri -haşa- bu halleri nefsinden bildiği için değil, bizim gibi avamı irşat etmek için kullanmıştır.bu cümleden olan benzer halleri Üstadımızda da(r.a) görüyoruz.kendi nefsi mücadelesini bizleri irşat etmek için anlatmış.tüm bunların toplamında sanki Rabbimiz hayrı verenin sadece kendisi olduğunu ve buna istediği kişiyi yada şeyi vesile kıldığını Hz Musa(a.s) gibi büyük bir peygamberin kıssasında bizlere bir kere daha göstermiştir.... selam ve dua ile..
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...