"Bir şey vacip olmazsa, vücuda gelmez. Yani, illet-i tamme bulunacak; sonra vücuda gelebilir. İllet-i tamme ise, malulu, bizzarure ve bilvücub iktiza ediyor." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
İllet-i tamme, “bir şeyin meydana gelmesi için gereken bütün şartların eksiksiz olarak bulunması” demektir. Böyle bir durumda o şey (ma’lul) mutlaka meydana gelir. Bir başka ifadeyle, o şeyin meydana gelmesi vacip olur. Mesela, görme fiilinin gerçekleşmesi için göz olmalı, görür hâlde bulunmalı, ayrıca ışık da olmalıdır. Ama bunlar yeterli değildir. Yani bunlarla illet-i tamme vücut bulmaz. Kişinin görmeyi irade etmesi ve bu maksatla gözünü açması gerekmektedir. Eğer bu şart da gerçekleşirse, görme kesin olarak tahakkuk eder.
Demek ki, her şeyi Allah yaratmakla birlikte, ihtiyari (kulun tercihine bırakılan) bir fiilin yaratılmasında kulun o fiile meyli de gereklidir; ancak o takdirde illet-i tamme söz konusu olur.
Izdırarî fiillerde durum böyle değildir. Allah bir şeyi yaratmak istediğinde onun olmasını irade eder, Kur’an’ın ifadesiyle “...Ona ‘Ol!..’ der; o da oluverir.” (bk. Yasin, 36/82) Zira oluş için gerekli şartlar tamamdır, illet-i tamme vücut bulmuştur.
Cebriyeciler aynı şeyi ihtiyari fiiller için de düşünürler, “Bu fiilleri irade eden de yaratan da Allah’tır.” derler. Üstad'ın ifadesiyle “O vakit ihtiyar kalmaz...”
Mademki insan ruhuna cüz’î irade verilmiş ve ona iyiyi de kötüyü de tercih edebilme hürriyeti tanınmıştır. O hâlde, bu dünya imtihanının bir gereği olarak, kul iradesini serbestçe kullanabilmelidir. O, hayrı irade ettiğinde Allah hayrı yaratacak, şerri irade ettiğinde de şerri yaratacaktır.
İnsan iradesine böyle bir tercih hakkının tanındığı konularda, kul bu tercihini kullanmadığı müddetçe, diğer bütün şartlar mevcut olsa bile illet-i tamme vücut bulmaz ve o şey yaratılmaz.
Bunun aksi düşünüldüğünde kulun seçme hakkı yok kabul edilir. Böyle bir insan için günah da söz konusu olmaz, sevap da. Zira irade olmayınca imtihan olmaz. İmtihan olmayınca da kazanma ve kaybetme söz konusu olmaz.Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Meyilleri yaratan ve insan iradesinin önüne bir seçenek olarak koyan Allah'tır. Bu çok meyillerden birisine yönelmek ise insan iradesine ait bir durumdur ki buna tasarruf deniliyor.
Bir fiilin, varlık sahasına çıkması; bütün sebeplerin bulunmasına bakar. Şayet bütün sebepler bir arada ise, o fiilin oluşması kaçınılmaz olur, vacip olur. İnsanın irade etme sürecinde, seçmek için bir “an”a, bir zamana ihtiyacı vardır. O an ve zaman olmasa, seçme hürriyeti oluşmaz. İşte insan, kendi fiilini yapacak güce sahip olsa, o an ve zaman olmadan her şey anında vücut bulurdu. Kaynayıp gelen her meyil, anında vücut sahasına çıkardı.
Mesela, kaynayıp gelen iki meyil düşünelim. Biri, camiye gitme meyli; diğeri, meyhaneye gitme meyli olsun. Bunlar arasında karar vermeden, seçim yapmadan, hemen vücut sahasına çıkması vacip olurdu. Zira, vücut bulması için tüm sebepler oluşmuştur. Ama kul fiilini yaratmaktan aciz olunca, meyiller çıkar çıkmaz, vücut bulmaz, seçmek için bir anı ve zamanı olur. Çünkü fiilin oluşması için bütün sebepler oluşmadı. Kul, o anlayamadığımız an-ı seyyale de kararını verir. Sonra da Allah o seçimi yaratır. Allah o meyiller arasında karar verene kadar insana mühlet veriyor. Kararını verdikten sonra da sebeplerin en önemli kısmı olan kudreti devriye giriyor ve fiili yaratıyor. Şayet ,kulda o fiili yapacak kudret olsa idi, o seçme anını selb edecekti seçme fırsatı kalmayacaktı irade düzeneği makineleşecek ve seri üretim gibi bütün meyilleri vücuda çıkaracaktı ki bu mümkün değildir.
Eğer dediğiniz gibiyse haşa Allahu Teala da iradesiz olması gerekmez mi? Aradaki fark nedir ki?
Bu kural Allah için değil insan için geçerlidir.
"İllet-i tamme" herhangi bir şeyin var olması için lâzım gelen sebeplerin tamamına verilen genel bir isimdir. Bu sebepler var olunca neticesinin vücuda gelmesi bizzarure ve bilvücub iktiza ederi, yani sonucun oluşması kaçınılmaz olur. Bu bahiste kullanılan illet-i tamme ise insanın iradesi, Allah’ın meşieti yani dilemesi, bir de olacak şeyin adetullaha uygun olması şeklinde tarif edilebilir.
"Malul" burada sonuç, netice illet-i tammenin nihayeti anlamına geliyor. Mesela, ben camiye gitmeyi ve orada namaz kılmayı irade ettim. Allah benim bu muradımı adetullaha da uygun olduğu için, kabul edip yarattı ve malul olarak yani sonuç itibarı ile de gidip camide namazımı kıldım. Burada camide namaz kılmam malul oluyor.
O, hayrı irade ettiğinde Allah hayrı yaratacak, şerri irade ettiğinde de şerri yaratacaktır " bu bağlamı " atâ" ile açıklarmısınız?.
Kader, bir şey hakkında verilen karardır. Kaza, kararın infazı, yerine getirilmesi, uygulanmasıdır. Atâ ise, bir şey hakkında verilen kararın iptali, hükmün kaldırılması, afvedilmesi, infazın durdurulması. Atâ, Allah'ın Rahîm-i Kerîm, Gafûru'r-Rahîm'in af ve ihsanıdır.
Bu da bir adetullahtır. Allah dilediği kulları için bazı hükümleri iptal edip affedebilir.