"Bir tek zat-ı müşahhas, muhtelif ayineler vasıtasıyla külliyet kesb eder; bir cüz’î-yi hakiki iken, şuunat-ı kesireye malik bir külli hükmüne geçer." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Vacibü'l-Vücud, zatında, mahiyetinde mümküne benzemediği gibi, ef'alinde de benzemiyor." (Mesnevî-i Nuriye, Zerre.)
Buna göre, Allah’ın varlık âlemini yaratması ve onlardaki tasarrufu ve icraatı, ne Güneş'in eşyayı aydınlatmasına benzer, ne yerküresinin üzerindeki eşyayı çekip tutmasına ve ne de insanların uyduları yerden yönetmelerine. Bunlardan sonsuz derece farklıdır. Ancak bu misaller değerlendirilerek şu sonuca varılır:
Allah’ın yarattığı bu varlıklar, onun ihsanıyla, onun verdiği kuvvet ve kudretle böyle harika işler sergiliyor ve bu icraatlarını gayet kolay yapıyorlar. Elbette Allah, bütün eşyayı bu misallerin çok ötesinde bir mükemmellik ve kolaylıkla yaratır, sevk ve idare eder.
Böyle düşünmeyip de misalle hakikat arasında doğrudan bir ilgi kurmaya kalkışmak, insanı yanlış yola götürebilir.
Temsilde önce, şöyle genel bir kaide nazara veriliyor:
"Bir tek zat-ı müşahhas, muhtelif ayineler vasıtasıyla külliyet kesbeder." (Sözler, Otuz İkinci Söz, İkinci Mevkıf.)
Yani, bir tek şahıs, kendisi cüz’i bir fert olduğu halde farklı aynalar yoluyla küllileşir, bir anda çok işler görebilir. Bunun günümüzde en açık örneği televizyon programlarıdır. Orada konuşan bir tek şahıstır, her ekran bir ayna kabul edilirse, o konuşma milyonlarca farklı mekânda, farklı kişilerce seyredildiğinde, o şahıs sanki külliyet kazanmış, milyonlarca şahsa birlikte hitap etmiştir.
Bir âlimin eserlerini de onun ilminin birer aynası olarak kabul edebiliriz. O tek şahıs kitabını okuyan her kişiyle sohbet etmiş gibi olur ve sohbeti külliyet kazanır.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü