Fihristte geçen; "Hiçbir şahıs külliyet-i kudsiye kesb etmeden ona yanaşamadığını" ifadesini izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Ve bilhassa bu İkinci Mevkıfın hâtimesinden evvel ikinci temsilin neticesinde Zât-ı Akdes-i İlâhiyeden hiçbir şey saklanmadığını ve hiçbir şey ondan gizlenemediğini, hiçbir ferd ondan uzak kalmadığını, hiçbir şahıs külliyet-i kudsiye kesb etmeden ona yanaşamadığını; ..." (Sözler, On Altıncı Söz)

Öncelikle şunu ifade edelim, insanın Allah’a yaklaşması ve yakınlaşması ancak manevi olur. Onun rızasını kazanmakla olur, Onun isim ve sıfatlarını okumak, anlamak ve Ona olan marifet ve muhabbetinin inkişaf etmesi ile olabilir. Ve bunun da çok makam ve mertebeleri vardır.

Allah’ın her bir ismini cüzi ve külli makamları ile tanıdıkça manevi açıdan Allah’a yaklaşır.

Mesela bir çiçeğin süslü ve güleç yüzünde Allah’ın Musavvir isminin tecellisini okur ve o isme dolayısı ile ismin sahibi olan Allah’a sevgi ve hayranlığı artar ve bu artıştan sonra ona manen yaklaşır. Bir tek çiçek üstünde ki bu okuma ve tefekkür cüzi bir mertebedir.

Sonra diğer çiçeklere intikal eder oradan bütün eşyanın Musavvir ismi tarafından tersim edildiğini okur ve Allah’a olan sevgi, marifet ve hayranlığı külliyet kazanır ve yakınlaşma daha da derinleşerek kudsi ve külli bir makama çıkar.

İşte bir tek isim üzerinden tarif etmeye çalıştığımız bu yakınlaşma diğer bütün isim ve sıfatları da işin içine dahil edildiğinde külliyet-i kudsiye kesbetme manası tahakkuk eder. İnsan marifetullahta inkişaf ettikçe manevi anlamda kudsi ve yüce makamlara erişir Allah katındaki değer ve kıymeti ziyadeleşir.

Mesela, Peygamber Efendimiz (a.s.m) Allah’ı bütün isim ve sıfatları ile en azam makamda tanıyıp ona arz-ı ubudiyet ettiği için en yüksek makam olan habibullah makamına yani külliyet-i kudsiye kesbetmenin en zirvesine çıkmıştır. Her müminde onun açtığı bu marifet yolundan giderek derecesine göre Allah’a yaklaşır yani onun rızasını kazanabilir.

Kısacası külliyet-i kudsiye Allah’ı tanıma onun rızasını kazanma noktasından çok derinleşmek ve yüce ve yüksek bir makama erişmek anlamına geliyor.

"Evet, nasıl güneş kayıtsız nuru, maddesiz aksi vasıtasıyla sana senin gözbebeğinden daha yakın olduğu halde, sen mukayyet olduğun için ondan gayet uzaksın. Ona yanaşmak için çok kayıtlardan tecerrüd etmek, çok merâtib-i külliyeden geçmek lâzım gelir. Adeta, mânen yer kadar büyüyüp, kamer kadar yükselip, sonra doğrudan doğruya güneşin mertebe-i asliyesine bir derece yanaşabilir ve perdesiz görüşebilirsin. Öyle de Celîl-i Zülcemâl, Cemîl-i Zülkemâl sana gayet yakındır; sen Ondan gayet uzaksın. Kalbin kuvveti, aklın ulviyeti varsa, temsildeki noktaları hakikate tatbike çalış..."

"İşte, ey tenbel nefsim! Bir nevi mirac hükmünde olan namazın hakikati, sabık temsilde bir nefer mahz-ı lütuf olarak huzur-u şahaneye kabulü gibi, mahz-ı rahmet olarak Zât-ı Celîl-i Zülcemâl ve Mâbûd-u Cemîl-i Zülcelâlin huzuruna kabulündür. Allahu ekber deyip, mânen ve hayalen veya niyeten iki cihandan geçip, kayd-ı maddiyattan tecerrüd edip, bir mertebe-i külliye-i ubûdiyete veya küllînin bir gölgesine veya bir suretine çıkıp, bir nevi huzura müşerref olup, اِيَّاكَ نَعْبُدُ hitabına herkesin kabiliyeti nisbetinde bir mazhariyet-i azîmedir." (bk. age., ay.)

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 285
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...