Cennetin "Hüsn-ü esmasının bir nevi gölgesi" olması ne demektir, izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Bütün mahlukatın ve eşyanın aslı ve hakikati Allah’ın isim ve sıfatlarından ibarettir. Mesela; Rezzak ismi faaliyetini durdursa, rızka muhtaç bütün canlılar ölür.
Muhyi ismi tecelli etmese bütün hayatlar söner.
Müzeyyin ismi cilvesini çekse, bütün mahlukat güzellikten mahrum kalır...
Allah’ın isim ve sıfatları sonsuzdur. Kâinat ve mahlukat bu sonsuz isimlere tam mânâsı ile mikyas ve mahal olamazlar. Yani Allah’ın isim ve sıfatlarını kâinattaki tecellileri ile ölçüp biçemeyiz, sadece bir fikir edinebiliriz. Bu yüzden, mahlukattaki bütün tecellilere damla, isim ve sıfatlara ise okyanus tabiri kullanılmıştır. Yani bütün mahlukattaki tecelliler Allah’ın sonsuz isimlerinin bir damlası, çok perdelerden geçmiş zayıf bir gölgesi mesabesindedir.
Mesela; yeryüzündeki bütün annelerin şefkati toplansa, Allah’ın sonsuz şefkati yanında bir damla veya bir pırıltı gibi kalır. Aynı şekilde cennetteki bütün güzellikler de isim ve sıfatlarının bir cilvesi ve bir damlası kadar olamaz.
"Ve esma ve sıfatın her birisinde binler meratib-i ihsan ve cemal ve binler tabakat-ı kemal ve muhabbet var. Sen yalnız Rahman ismine bak ki, cennet bir cilvesi ve saadet-i ebediye bir lem’ası ve dünyadaki bütün rızık ve nimet bir katresidir." (Sözler, Otuz İkinci Söz, Üçüncü Mevkıf)
Hâl böyle olunca, eşyanın hakikati Allah’ın isimlerine dayanıyor. Bu da esmanın hem varlığına hem de ehemmiyet ve mahiyetine bir nebze de olsa işaret ediyor.
Dünya, cennetin yanında nasıl bir gölge ve zindan hükmünde ise, cennet de Allah’ın isimlerinin bir gölgesi hükmündedir. Eşya isimlere nisbet edildiği zaman gölge gibi kalır; isimler de sıfatın yanında gölge gibidir, sıfatlar da şuûnatların yanında gölge hükmündedir. Şuunatlar da Zat-ı Akdese nisbet edildiği zaman gölge gibi kalır.
Şayet isimleri Zat-ı Akdese nisbetle düşünecek olursak, Allah’ın zatının yanında gölgenin gölgesi gibi kalır.
"İşte, bütün âlemdeki âsâr-ı sanat ve bütün mahlukat, her biri birer eser-i mükemmel olduğundan, her biri bir fiile ve fiil ise isme; isim ise vasfa ve vasıf ise şe'ne ve şe'n ise zata şehadet ettikleri için, masnuat adedince, bir tek Sâni-i Zülcelalin vücub-u vücuduna şehadet ve ehadiyetine işaret ettikleri gibi, heyet-i mecmuasıyla, silsile-i mahlukat kadar kuvvetli bir tarzda bir mirac-ı marifettir. Hiçbir cihette içine şüphe girmeyen müteselsil bir burhan-ı hakikattir." (bk. age., Otuz Üçüncü Söz, On Sekizinci Pencere)
Cennet ile dünya arasında elbette bir makam farkı vardır. Dünyanın bütün lezzetleri toplansa cennetin bir lezzetine mukabil gelmez. Üstad Hazretleri bu hakikati şöyle ifade ediyor:
"... dünyanın bin sene mesudane hayatı, bir saat hayatına mukabil gelmeyen cennet hayatının ve o cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rüyet-i cemâline mukàbil gelmeyen bir Cemîl-i Zülcelâlin daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun." (Mektubat, Yirminci Mektup, Birinci Makam)
Dünyada sebepler ve zıtlar iç içe olduğu için, Allah’ın rububiyeti gizli ve perdelidir. Cennette ise sebepler ve zıtlar olmadığı için, Allah’ın isimleri fiiller ile beraber güneş gibi tulu’ edecek. Bu da cennete ayrı bir kıymet veriyor ve ayrı bir makam bahşediyor.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü