"Daha bunlar gibi çok vezaif-i nübüvvet var ki, her biri bir burhan-ı kat’îdir ki, ulûhiyet risaletsiz olamaz." Vazife-i nübüvveti maddeler halinde açıklayabilir misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Aşağıda Üstat'tan naklettiğimiz kısa paragrafların hepsi ayrı birer madde olarak peygamberliğin vazifelerindendir.

"Evet, şöyle müzeyyen bir kâinatın öyle mukaddes bir Sâniine böyle bir Resul-i Ekrem, ışık şemse lüzumu derecesinde elzemdir. Çünkü nasıl güneş ziya vermeksizin mümkün değildir. Öyle de Ulûhiyet de peygamberleri göndermekle kendini göstermeksizin mümkün değildir."

"Hem hiç mümkün olur mu ki, nihayet kemalde olan bir cemal, gösterici ve tarif edici bir vasıta ile kendini göstermek istemesin?"

"Hem mümkün olur mu ki, gayet cemalde bir kemal-i san'at, onun üzerine enzar-ı dikkati celb eden bir dellâl vasıtasıyla teşhir istemesin?"

"Hem hiç mümkün olur mu ki, bir rububiyet-i âmmenin saltanat-ı külliyesi, kesret ve cüz'iyat tabakatında vahdâniyet ve samedâniyetini, zülcenâheyn bir meb'us vasıtasıyla ilânını istemesin? Yani, o zat, ubudiyet-i külliye cihetiyle kesret tabakatının dergâh-ı İlâhîye elçisi olduğu gibi, kurbiyet ve risalet cihetiyle dergâh-ı İlâhînin kesret tabakatına memurudur."

"Hem hiç mümkün olur mu ki, nihayet derecede bir hüsn-ü zatî sahibi, cemâlinin mehasinini ve hüsnünün letaifini aynalarda görmek ve göstermek istemesin? Yani, bir habib resul vasıtasıyla -ki hem habibdir, ubudiyetiyle kendini Ona sevdirir, âyinedarlık eder; hem resuldür, Onu mahlûkatına sevdirir- cemâl-i esmâsını gösterir."

"Hem hiç mümkün olur mu ki, acip mucizelerle, garip ve kıymettar şeylerle dolu hazineler sahibi, sarraf bir tarif edici ve vassaf bir teşhir edici vasıtasıyla enzar-ı halka arz ve başlarında izhar etmekle, gizli kemâlâtını beyan etmek irade etmesin ve istemesin?"

"Hem mümkün olur mu ki, bu kâinatı bütün esmâsının kemâlâtını ifade eden masnuatla tezyin ederek seyir için garip ve ince san'atlarla süslenilmiş bir saraya benzetsin de rehber bir muallim tayin etmesin?"

"Hem hiç mümkün olur mu ki, bu kâinatın Sahibi, şu kâinatın tahavvülâtındaki maksat ve gaye ne olacağını müş'ir tılsım-ı muğlâkını, hem mevcudatın 'Nereden? Nereye? Necisin?' üç sual-i müşkülün muammasını bir elçi vasıtasıyla açtırmasın?"

"Hem hiç mümkün olur mu ki, bu güzel masnuat ile kendini zîşuura tanıttıran ve kıymetli nimetler ile kendini sevdiren Sâni-i Zülcelâl, onun mukabilinde zîşuurdan marziyyatı ve arzuları ne olduğunu bir elçi vasıtasıyla bildirmesin?"

"Hem hiç mümkün olur mu ki, nev-i insanı şuurca kesrete müptelâ, istidatça ubudiyet-i külliyeye müheyya suretinde yaratıp, muallim bir rehber vasıtasıyla onları kesretten vahdete yüzlerini çevirmek istemesin?"

"Daha bunlar gibi çok vezaif-i nübüvvet var ki, her biri bir burhan-ı kat'îdir ki, Ulûhiyet risaletsiz olamaz."(1)

Allah’ın kâinatı yaratmasındaki sayısız maksatlar ve bu maksatların insanlığa ders ve tâlim ettirilmesi, peygamberlerin vazifeleri arasındadır. Bu noktadan bakacak olursak, peygamberlerin vazifeleri sayılmakla bitmez. Ama bütün bu vazifeleri özetleyen en büyük ve en şumullü vazife tebliğ vazifesidir. Onlar Allah’tan aldığı emir ve yasakları bütün insanlara söz, fiil ve hâl ile tebliğ etmekle mükelleftirler.

(1) bk. Sözler, Onuncu Söz, Mukaddime.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 3.981
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...