Enbiya ve evliyalar için “mehâsin-i Rubûbiyetin dellâlları” tâbiri kullanılıyor. Bu ifadeyi biraz açar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
Dellâl kelimesi “delâlet eden, vasıta olan” mânâsına geliyor. Satıcı ile alıcı arasında vasıta olan kişiye de "dellâl" deniliyor.
Mehâsin-i Rubûbiyet ifadesi, bu âlemde her şeyin en güzel şekilde terbiye edildiğine dikkatimizi çekiyor. Fatiha'nın hemen başında Cenâb-ı Hakk'ın “Rabbü’l-âlemîn” olarak tanıtılması da terbiye fiilinin bu âlemde en dikkat çekici ve en yaygın tatbikat sahası olan bir İlâhî icraat olduğunu bizlere ders veriyor.
Gözümüz görecek şekilde terbiye edilmiştir ve bu terbiye çok güzel verilmiştir.
Alyuvarla akyuvarın, akciğerle karaciğerin terbiyeleri de çok güzeldir ve birbirinden çok farklıdır.
Semâyı da arzı da “Rabbü’l-âlemîn” olan Allah terbiye etmiştir.
Ceylanın terbiyesi başka, aslanınki başkadır.
Böyle nihayetsiz terbiye fiilleriyle yer ve gök kaynaşırken, bunların tümünü görmeden yahut görmezlikten gelerek, sadece nefsinin istekleri peşinde koşan gafil insanları, peygamberler ve onların izinde giden büyük zâtlar ikaz etmekte, onların dikkatlerini her biri diğerinden hârika olan bu terbiye mu’cizelerine çekmektedirler.
O nuranî zâtlar, kâinattaki hârika icraatlar ile insan aklı arasında âdeta vâsıtalık etmekte ve insanı düşünmeye, ibret almaya, hayret etmeye ve kulluk vazifelerini icraya davet etmektedirler.
“Hem hiç mümkün olur mu ki, nihayet kemalde olan bir cemal; gösterici ve tarif edici bir vasıta ile kendini göstermek istemesin?"
"Hem mümkün olur mu ki; gayet cemalde bir kemal-i san'at, onun üzerine enzar-ı dikkati celbeden bir dellâl vasıtasıyla teşhir istemesin?”(1)
Otuz Birinci Söz'de, Peygamber Efendimizin (asm.) vazifeleri hakkında “saltanat-ı rububiyetin dellâlı ve marziyat-ı İlâhîyenin mübelliği ve tılsım-ı kâinatın keşşafı” ifadeleri kullanılıyor.
Bunlar, Peygamber varisi olan büyük zâtların da vazifeleridir.
Her mahlûk bizzat Allah’ın terbiyesinden geçmiştir. “Saltanat-ı Rubûbiyet”, bu mânâyı ders verir. Yani, O’ndan başka Rab yoktur. Ve insan, o yegâne Rabbin, nelerden râzı olduğunu elçilerinden öğrenecek, hayatına O’nun emir ve yasakları istikametinde yön verecektir.
Yine o insan, varlık âlemini İlâhî fermana göre okuyup değerlendirecek, kâinatın tılsımını, yani ne gibi gizli ve ince mânâlar ifade ettiğini böylece öğrenebilecektir. Demek ki, peygamberler ve onların vârisi büyük zâtlar, Allah’ın rubûbiyetini ilan eden, rıza çizgisini gösteren ve insanlara kâinat kitabını doğru okuyup doğru tahlil etmeyi öğreten rehber şahsiyetlerdir.
(1) bk. Sözler, Onuncu Söz, Mukaddime.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü