"Daimî tenaumla o daimî in’ama karşı şükür ve minnettarlık göstersin." cümlesi âhirette de ibadetin olduğunu ihsas ediyor. Hâlbuki orada mecburi vazife olmayacak, ne dersiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Bir risalede, insan fıtratında; “cemale karşı muhabbet, kemale karşı perestiş, ihsana karşı da sevmek” gibi cihazların olduğu ifade edilmektedir. Buna göre, nimete karşı şükürle mukabele etmek ve o nimetleri veren Zât’a minnettar olmak insanın yaratılışında vardır. Nimet daimî olursa, şükrün de yine daimî olması gerekir.
Bu ifade, âhirette ibadetin bulunduğunu değil, şükür vazifesinin devam edeceğini ders vermektedir. Cennette, namaz, oruç, hac gibi ibadetler yoktur. Ancak, “cemale karşı muhabbet, kemale karşı perestiş, ihsana karşı sevmek” vazifesi en ileri derecesiyle orada da vardır. Bu dünyadaki nimetler cennet nimetleri yanında gölge gibi zayıf kaldığına göre, burada yapılan şükür vazifesinin orada daha mükemmel olarak, hatta gölgeye göre asıl kadar ileri bir seviyede icra edileceği açıktır.
Cennette tefekkür ibadeti de en ileri derecede yapılacaktır. Kemale meftun olan insan, bu dünyadaki mükemmel sanatlara hayran olduğu gibi, cennete ve onda sergilenen ilâhî sanatlara da meftun olacak, onları büyük bir zevk ve hayret ile tefekkür edecektir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
"Cennette, namaz, oruç, hac gibi ibadetler yoktur."
diyorsunuz. Hem cennette şükür, orada daha mükemmel olacak diyorsunuz. Ama namaz külli şükürdür. Namaz olmadan Cennette daha büyük bir şükür olamazki? Acaba orada da şükür için namaz kılmak olmayacak mı?