Dördüncü Hakikat
İçerikler
-
"Dördüncü Hakikat Bâb-ı Cûd ve Cemâl olup, ism-i Cevvâd ve Cemîl'in cilvesidir." cümlesinde, “cemâl” ve “cemîl”in mana farkı var mıdır? Cûd ve sehâ farklı manalar ihtiva ediyor mu? Ayrıca cemâle sermedî, kemale ebedî tabiri niçin kullanılmıştır?
-
"Hiç mümkün müdür ki, nihayetsiz cûd ve sehâvet, tükenmez servet, bitmez hazineler, misilsiz sermedî cemâl, kusursuz ebedî kemâl, bir dar-ı saadet ve mahall-i ziyafet içinde daimî bulunacak olan muhtaç şâkirleri, müştak âyinedarları, mütehayyir..." İzah?
-
Allah'ın ezelî ilminde mevcut olmaları kâfi değil mi ki mahlûkat yaratılıyor ve Cenab-ı Hak kendi cemal ve kemalini onlarda müşahede ediyor?
-
"Nihayetsiz cud ve seha nihayetsiz ihsan ve nimetlendirmek ister." ifadesinde, cud ile ihsanın, seha ile nimetlendirmenin münasebetini nasıl anlamalıyız?
-
"Daimî tenaumla o daimî in’ama karşı şükür ve minnettarlık göstersin." cümlesi, âhirette de ibadetin olduğunu ihsas ediyor. Hâlbuki âhirette mecburi vazifelerin olmayacağını biliyoruz; nasıl anlamalıyız?
-
Enbiya ve evliyalar için “mehâsin-i Rubûbiyetin dellâlları” tâbiri kullanılıyor. Bu ifadeyi biraz açar mısınız?
-
"Nasıl müttefikan Sâni-i Zülcelalin kusursuz kemâlâtını, hârika sanatlarının teşhiriyle gösteriyorlar, beyan edip enzâr-ı dikkati celb ediyorlar..." Enbiya ve evliyaların Allah'ın hârika sanatlarını teşhir edip göstermelerini izah eder misiniz?
-
Daimî kemâlâtın daimî tezahür istemesi bir mecburiyet midir? Ayrıca “bekâsı olmayan istihsan edicinin nazarında kemâlâtın kıymetinin sukut etmesi” Allah’a bir noksaniyet getirmez. Bu konunun haşirle münasebetini açar mısınız?
-
"Cenâb-ı Hak hüsnünün derecâtını ve cemâlinin mikyaslarını zîşuur ve müştak bir âyinede müşâhede etmek ister.” cümlesini açıklar mısınız?
-
"Demek, iki vecihle kendi cemâline bakmak; biri, her biri başka başka renkte olan aynalarda bizzat müşahede etmek; diğeri, müştak olan seyirci ve mütehayyir olan istihsancıların müşahedesiyle müşahede etmek ister." Bu metni açıklayabilir misiniz?
-
"Hodgâm insan bilmediği şeye düşman olduğu gibi eli yetişmediği şeye de zıttır." denilmekte ve kâfirlerin Allah’ın düşmanı olduğu bununla izah edilmektedir. Bu genel bir kaide midir? Meselâ, şeytan Allah’ı biliyorken inkâr ve muhalefet etmiş?
-
"Nasılki şu âlem bütün mevcûdâtıyla Sâni-i Zülcelaline kat’î delâlet eder. Sâni-i Zülcelâlin de sıfât ve esmâ-i kudsiyesi, dâr-ı âhirete delâlet eder ve gösterir ve ister..." ifadesini nasıl anlamalıyız?