"Demek rahmet -çünkü rahmettir- hicrân-ı ebedîyi, muhabbet-i hakikiyeye karşı çıkaramaz." cümlesini izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Kader Risalesi’nde, bir vesileyle, buyurulmuştu ki, “Sual ve cevap,.., ikisi de Haktandır.” Mideye açlık hissini ve acısını koyan Cenâb-ı Hak, o sualin cevabı olarak yeryüzüne nimetlerini sermiştir. Açlık sual, nimetler cevaptır. Aynı şekilde, kalbe muhabbet-i hakikiyeyi koyan Allah, onun cevabı olarak dar-ı saadette ebedî bir saadet ihsan edecektir. Farz-ı muhal olarak, bu ihsanı etmezse, bununla da kalmayıp tam aksine, o muhabbet-i hakikiyenin karşısına hicran-ı ebedîyi çıkarsa bu hal onun rahmetiyle asla bağdaşmaz. Bunun içindir ki, muhabbet sualinin cevabını saadet- ebediye olarak ihsan edecektir.
“Şu kâinatta görünen ve bilinen bütün letaif, bütün mehasin, bütün kemalât, bütün incizabat, bütün iştiyakat, bütün terahhumat” açıkça ders veriyorlar ki “Bilbedahe hakiki rahmet vardır.” Bu sayılan güzellikler, ihsanlar, kemaller hakikidirler, gölge değildirler. Mesela, yediğimiz nimetler hakikidirler, rüyada aldığımız gıdalar gibi gölge değildirler. Bu ihsanlar, rüyada olduğu gibi bir an görünüp kaybolsalar, hakiki rahmet olmazlar.
Ve metnin devamında şu hüküm cümlesi yer alıyor: “Madem hakiki rahmet vardır, saadet-i ebedîye olacaktır.”
Bu Yedinci Medar’ın sonuna şu not düşülmüş bulunuyor:
"Onuncu Söz’ün Dördüncü Hakikatı, İkinci Hakikatı ile beraber şu hakikatı gündüz gibi aydınlatmıştır."
Bu iki hakikat da Cenâb-ı Hakk’ın Kerim ve Rahim isimleriyle, Cevvad ve Cemil isimlerinin ahireti iktiza ettikleri izah ve ispat edilmiş bulunuyor.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü