"Ve bilhassa o midedeki muhabbet-i İlâhiye zevkinin daha başka bir dairesi var." Söz konusu bu daire hakkında bilgi verir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Ve insaniyet midesinden sonra, hadsiz geniş diğer bir sofra-i nimet açmak için, İslâmiyet ve iman akidelerini, çok rızık ister bir mânevî mide hükmüne getirip, onun rızık sofrasının dairesini mümkinat dairesinin haricinde genişletip, esmâ-i İlâhiyeyi de içine alır kılmıştır ki, o mide ile ism-i Rahmânı ve ism-i Hakîmi en büyük bir zevk-i rızkî ile hisseder, 'Elhamdü lillâhi alâ Rahmâniyyetihî ve alâ hakîmiyyetihî' der."
"Ve hâkezâ, bu mânevî mide-i kübrâ ile hadsiz nimet-i İlâhiyeden istifade edebilir. Ve bilhassa o midedeki muhabbet-i İlâhiye zevkinin daha başka bir dairesi var."(1)
Akıl bir midedir, onun gıdası tefekkürdür. Kâinat sarayında teşhir edilen bütün harika eserler aklın sofrasıdır.
Kalp bir midedir, onun gıdası ise iman, zikir ve muhabbet-i İlâhîdir. "Kalpler ancak Allah'ın zikriyle tatmin olur." (Rad Suresi, 13/ 28)
İnsanın ruh, kalp ve akıl midelerini tatmin edip doyuracak tek mahbub, tek mabud Allah’tır. Hazreti İbrahim (as) gibi “La uhibbül afilin” (Fani şeyleri sevmem) buyurması da bunun bir delilidir.
“Ve bilhassa o midedeki muhabbet-i İlâhiye zevkinin daha başka bir dairesi var” cümlesinde ifade edilen daire, insanın kalp dairesidir ve bu dairenin maşuku ve mahbubu Allah’ın sonsuz cemalidir.
"Sonra, îmânın bir nuru olan muhabbeti sana vermekle, gayr-i mütenahi bir sofra-i ni’met ve saadet ve lezzet sana ihsan etmiştir.”(24. Söz)
İşte insandaki her bir cihaz manevî bir midedir, rızıkları ise Allah’ın isimlerinin tecellileridir. İnsandaki kalp bu cihazlar içinde en büyük olanıdır. Ve bu kalp midesinin en büyük rızkı ise muhabbetullahtır. Muhabbetin “gayr-i mütenahi bir sofra-i ni’met ve saadet ve lezzet” olması iki şekilde anlaşılabilir.
Birincisi; insandaki muhabbet sonsuzdur. İnsanın yemesi ve içmesi gibi, akla dayanan işleri de sınırlıdır. Çok yiyen insanın midesi rahatsız olduğu gibi, sürekli okuyan bir kimsenin de aklı yorulur, başı ağrımaya başlar. Ama muhabbet böyle değildir; arttıkça kalbin huzuru ve süruru da artar. Kalbin, muhabbetten yorulması ve doyması düşünülemez.
Sonsuzluğun ikinci mânası ise, bu muhabbetin âhirette ebediyen devam edeceğidir. Dünyada çiçeklerin geçici güzelliklerine hayran olan insan, cennette hiç solmayan çiçeklerle, hiç bitmeyen rızıklarla, hiç kaybolmayan manzaralarla karşılaşacak ve onlarda cemâl ve kemalini tecelli ettiren Rabbine karşı muhabbeti artarak devam edecektir.
(1) bk. Lem'alar, Otuzuncu Lem'a, Altıncı Nükte.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü