"Derece-i şuhud, derece-i iman-ı bilgaybdan çok aşağıdır." Gayba iman daha sağlam ve üstün iken, Hz. İbrahim'in diriliş hakkındaki isteği nasıl değerlendirilebilir?
Değerli Kardeşimiz;
Üstad Hazretleri şuhudî imanı iki kısma ayırıyor.
Birincisi: Tarikat berzahına girerek, kalp ayağı ile seyrü süluk neticesinde elde edilen şuhudî iman mertebesidir. Üstad bu mertebeyi şu şekil tarif ediyor:
"HÂTİME: Şu meseleden anlaşılıyor ki, derece-i şuhud, derece-i iman-ı bilgaybdan çok aşağıdır. Yani, yalnız şuhuduna istinad eden bir kısım ehl-i velayetin ihatasız keşfiyatı, veraset-i nübüvvet ehli olan asfiya ve muhakkikinin, şuhuda değil, Kur'ân'a ve vahye, gaybî fakat daha safi, ihatalı, doğru hakaik-i imaniyelerine dair ahkamlarına yetişmez."
"Demek, bütün ahval ve keşfiyatın ve ezvak ve müşahedatın mizanı, Kitap ve sünnettir. Ve mihenkleri, Kitap ve sünnetin desâtir-i kudsiyeleri ve asfiya-i muhakkikinin kavanin-i hadsiyeleridir."(1)
Diğer şuhudî iman mertebesi ise; veraseti nübüvvet mesleği içinde aynelyakin bir tarz ile imanın en yüksek ve en kuvvetli bir mertebesidir. Bu şuhudî mertebede vahiyden gelen bir hususiyet ile iman gayet derecede ihatalı ve safidir. Yanlış ve yanılma yoktur. İman edilen şey, ihata ile idrak olunur.
Şuhud; gözle görmek mânasında değil, tasavvuf mesleğine ait hususi bir ıstılahtır. Gayba iman meselesinin şuhudla kıyaslanması da iki meslek arasındaki farka işaret etmek içindir. Gayba iman etme hususunda da müşahede makamları olabilir.
Ama tasavvuf süluku ile elde edilen şuhudda ise ihata ve safilik tam manası ile olmadığından, yanlış tabir ve teviller olabilir. Onun için tasavvufta çok büyük evliyalar veraset-i nübüvvette giden küçük evliyalara yetişemiyor.
Bu nübüvvet mesleğinde de iman edilen şeylerin görülmesi ve şuhudu vardır, ama tasavvuf ehlinin dar ve ihatasız şuhudu gibi değildir. Yoksa şuhudu iki şubeye ayırmadan, genel olarak "gayba iman, şuhuddan efdaldir" dersek, o zaman Hazret-i Peygamber (asm)'in de mi’racta şuhudun şahikasına çıkan iman mertebesinin gaybe iman mertebesinden aşağıda dememiz icab eder ki, butlanı zahirdir.
Burada gayba iman demek, aynelyakin ve hakkelyakin meratibinin dışında ilmelyakine mahsus bir mertebe demek değildir. Kıyaslanan tasavvuf mesleği ile veraset-i nübüvvet mesleğindeki mertebelerdir. Veraset-i nübüvvetin ilmelyakin mertebesi, tasavvufun şuhudundan daha üstündür.
Bu iki nokta anlaşıldıktan sonra ayeti hatırlayıp devam edelim:
"İbrâhim 'Rabbim! Ölüleri nasıl diriltiyorsun, bana göster!' deyince, Rabbi 'Yoksa inanmıyor musun?' demişti. O 'Hayır inanıyorum, fakat kalbim tam kanaat getirsin diye.' cevabını verdi..." (Bakara, 2/260)
Hz. İbrahim (as)'ın haşre dair bir numune istemesi ve onunla kalbinin mutmain olması meselesi, ikinci şuhudî iman mertebesi dairesine girer. Yani Hz. İbrahim (a.s)'ın talebi, dar ve ihatasız bir şuhud değil, geniş ve parlak bir şuhud mertebesidir. İmanın mertebelerinde bir kayıt, bir sınır olmadığı için, nebilerde de sürekli bir terakki mânası vardır. Hz. İbrahim (as)'ın bu talebi o parlak makamından daha üst bir makama çıkmaktır.
1) bk. Mektubat, On Sekizinci Mektup.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Efendimiz ehl i şuhud du imanı bil gayb değildi. Ehl i şuhud tabiki imanı bilgaybden üstündür. Burda üstadın demek isteği bence insanların Allah dostlarının şuhudunu nazara aldıklarında , mesela yakında şöyle bir olay olacak diyor ama o olay olmuyor çünkü sadaka belayı geri çevirmiş böylece insanların Allah dostlarına güveni sarsılıyor.yoksa Allah dostunun gördüğü doğru ama kaza olmamış bi doğru.
İki farklı şuhuttan paygamberlere has ve daha yüksek olan şuhut ile idrak edilebilen şeyler de Rabbimizin Zat'ından gayrıdır. Şuhut ne kadar yükselse de Zat'a ulaşamayacağı için ve "idrak edemeyeceğini idrak etmek asıl idraktir" fehvasınca yine de gayba iman daha üstün diyemez miyiz? Burada yapılan farklı bir kıyas mı yoksa? Konuyu biraz daha açabilir misiniz?
İman-ı bilgayb zaten Kur'ân'a ve vahye, gaybî fakat daha safi, ihatalı, doğru hakaik-i imaniye oluyor. Dolayısı ile tasavvuf mesleğinin keşfe ve kesbe dayanan şuhud yolundan çok çok üstündür.
Şuhud terimi tasavvuf, kesp ve keşfe dayanan cüzi bir makam iken İman-ı bilgayb ise vehbe, vahye ve nübüvvet mesleğine dayanan külli bir iman makamıdır.
Peygamber Efendimizin şuhudu yani imanın rükünlerini müşahade etmesi müşahede ettiği şeyle ile ilgili değil müşahede etme açısı ve genişliği ile ilgilidir. Onun müşahede etme açısı ve genişliği bir tasavvuf velisinin açısı ve genişliği gibi değildir. Allah nübüvvet mesleğine kesp ile elde edilemeyecek bir kuvvet ve genişlik bahşetmiş ki tasavvuf yolu ile buna ulaşmak mümkün değildir.
Güneşe bakan iki adam düşünelim birisi elindeki cep aynası ile güneşe bakıyor ve bu bakış aynanın boyutu ve güneşi aksettirme açısı kadardır. Diğer adam ise araç ve vesile olmaksızın yüksek ve geniş bir tepeden direk güneşe bakıyor ikisinin güneşi müşahedesi çok farklıdır.
İman-ı bilgayb araç ve vesile olmaksızın yüksek ve geniş bir tepeden direk güneşe bakan adam gibi iken şuhudi iman ise elindeki cep aynası ile güneşe bakan adam gibidir. Cep aynası insanın kesb ve kabiliyetini ifade ederken yüksek ve geniş bir tepe ise Allah’ın nübüvvete bahşettiği vehbi bakış açısını temsil ediyor.