Dokuzuncu Söz, Beşinci Nükte'de geçen; insanın mahiyeti ile ilgili bölüme misaller verir misiniz?
1. İnsan fıtraten gayet zayıftır. Hâlbuki her şey ona ilişir, onu müteessir ve müteellim eder.
2. Hem gayet âcizdir. Hâlbuki belaları ve düşmanları pek çoktur.
3. Hem gayet fakirdir. Hâlbuki ihtiyacâtı pek ziyadedir.
4. Hem tembel ve iktidarsızdır. Hâlbuki hayatın tekâlifi gayet ağırdır.
5. Hem insaniyet onu kâinatla alakadar etmiştir. Hâlbuki sevdiği, ünsiyet ettiği şeylerin zeval ve firakı, mütemadiyen onu incitiyor.
6. Hem akıl ona yüksek maksatlar ve baki meyveler gösteriyor. Hâlbuki eli kısa, ömrü kısa, iktidarı kısa ve sabrı kısadır.
- Bunlara örnek verebilir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"İnsan fıtraten gayet zayıftır. Halbuki her şey ona ilişir, onu müteessir ve müteellim eder. Hem gayet âcizdir. Halbuki belaları ve düşmanları pek çoktur. Hem gayet fakirdir. Halbuki ihtiyacatı pek ziyadedir. Hem tembel ve iktidarsızdır. Halbuki hayatın tekâlifi gayet ağırdır. Hem insaniyet onu kâinatla alâkadar etmiştir. Halbuki sevdiği, ünsiyet ettiği şeylerin zeval ve firakı, mütemadiyen onu incitiyor. Hem akıl ona yüksek maksatlar ve bâki meyveler gösteriyor. Halbuki eli kısa, ömrü kısa, iktidarı kısa, sabrı kısadır."(1)
"İnsan fıtraten gayet zayıftır. Hâlbuki her şey ona ilişir, onu müteessir ve müteellim eder."
Bir salgın hastalık, bir deprem karşısında insanın gayet zayıf ve çaresiz olması ve bu iki olayın insanı büyük acı ve hüzün içinde bırakması güzel bir misal olabilir.
"Hem gayet âcizdir. Hâlbuki belaları ve düşmanları pek çoktur."
Kanser ve sel felaketi, insan hayatını tehdit eden iki düşümandır; ama insan bu iki düşman karşısında gayet aciz ve çaresizdir. İnsan da bu durumda aciz olmayan, düşmanlarınının dizgini elinde olan Allah’a dayanmak zorunda olduğunu bilmeli.
"Hem gayet fakirdir. Hâlbuki ihtiyacâtı pek ziyadedir."
Fakir ihtiyaç sahibine denir. İnsan Güneş'ten tut ta bitki ve toprağa varana kadar her şeye muhtaçtır. Kainatta insan kadar fakir ve ihtiyaçları çok olan başka bir varlık yoktur. Allah’ın insanı bu denli fakir ve ihtiyaç içinde yaratmasının nedeni; fakr ve ihtiyaçtan münezzeh olan kendisine iltica etmesini sağlamak içindir. Yani insan her bir ihtiyacında O'na el açmak ve O'nu hatırlamak durumundadır.
"Hem tembel ve iktidarsızdır. Hâlbuki hayatın tekâlifi gayet ağırdır."
İnsanın tembel olması, hayvanlara nispetledir. Yani ağır ve daimi işler işleyen hayvanlara göre insan gayet tembel ve iktidarsız kalıyor. Hayatın yükü ve sorumlulukları bir milyon ton ise, insanın bunlara olan tahammülü ve direnme gücü bir gram bile değildir. Bunun sebebi de insanın bu yükün altına girememesi ve bu ağır yükü teslim ve tevekkül ile İlahi kudretin üstüne bırakmasıdır. Kulluğun özü de budur zaten. "Kadere iman eden kederden emin olur."(2) sözünün manası da bu oluyor.
"Hem insaniyet onu kâinatla alakadar etmiştir. Hâlbuki sevdiği, ünsiyet ettiği şeylerin zeval ve firakı, mütemadiyen onu incitiyor."
İnsan sahip olduğu duygu ve cihazlar sayesinde, kainatla ilintili ve ilişkili bir yapıya sahiptir. Mesela, insandaki kalp bir çiçeği sevdiği gibi bütün çiçekleri de sever ve koca bahara da müptela olur. Oysa sevdiği, bağlandığı güzellikler ve nimetler ölüme ve yok olmaya mahkumdurlar. Bu durumda kalbini bağladığı her güzel yok olduğunda, kalbinde bir yara bir acı oluşur.
Hâlbuki kainatı Allah’ın bir eseri, bir sanatı, bir tecelli aynası olarak görse idi; onların ölümle yok olup gitmeleri ona acı değil neşe verecekti. Çünkü kainatın bir nehir gibi akıp gitmesi; ama üzerinde görünen güzelliklerin sabit kalması, baki ve daimi olan Allah’a işaret ediyor, asıl mabud asıl maşukun O olduğu tebarüz ediyor.
"Hem akıl ona yüksek maksatlar ve baki meyveler gösteriyor. Hâlbuki eli kısa, ömrü kısa, iktidarı kısa ve sabrı kısadır."
Akıl ve hayal gibi cihazlar insanın önüne hep yüksek amaçları sonsuz güzellikleri getiriyor; ama insanın bu yüksek amaçları o sonsuz güzellikleri elde edecek ne bir gücü ne bir sermayesi ne bir ömrü ne de bir iktidarı bulunuyor.
Mesela, insan güzel bir ev güzel bir araba almayı hayal ediyor; ama bir bakmış gençlik gitmiş ömrü tükenmiş sıhhati bozulmuş. Dünya hayatının ekserisi böyle ulaşılması zor hayal ve kuruntulardan oluşuyor. Demek insan yüzünü ve gönlünü ulaşılması zor hayallere değil, baki ve ebedi ahirete çevirmesi gerekiyor... Bu durum daha çok namazla gerçekleşebiliyor. Namaz ve niyaz insanın bu eksikliklerinin aslında ilahi huzura kavuşmaya vesile olduğundan, eksiklik değil büyük bir nimet olduğunu ihsas eder.
Dipnotlar:
(1) bk. Sözler, Dokuzuncu Söz, Beşinci Nükte.
(2) bk. age., Yirmi Altıncı Söz, Üçüncü Mebhas.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
"Hem gayet fakirdir. Halbuki ihtiyâcâtı pek ziyadedir. Hem tembel ve iktidarsızdır. Halbuki hayatın tekâlifi gayet ağırdır. " Kimi insan çok çalışkan, tembellik insanın genel bir özelliği değilki? Tembellik göreceli bir bakış açısı değil midir?
Çalışmak, gayret, çaba gibi değerler faziletli ve ulaşılması istenilen değerlerdir. Şayet insan tembel olmamış olsaydı bu değerlerin faziletli olması mümkün olmazdı bu değerler yemek yemek su içmek gibi sıradan ve normal bir değer olarak addedilirdi.
Bu sebeple insan için tembellik genel bir kavram çalışkan ve gayret ehli olmak ise özel ve hususi bir özelliktir. Ve insan ahlaki açıdan çalışkan ve gayret ehli olmaya teşvik edilmiştir.
İnsanların çoğunluğu da tembel sınıfına girer geçim derdi olmasa kimse çalışmak istemez. İnsan hep konfor ve dinlenme hayali kurar hayatını da ona göre şekillendirir. Çalışkan ve gayretli insanların takdir edilmesi de bu tembellik çemberinin dışına çıkmalarından dolayıdır.
“İnsan, fiil ve amel cihetinde ve sa’y-i maddî itibarıyla zayıf bir hayvandır, âciz bir mahlûktur. Onun o cihetteki daire-i tasarrufâtı ve mâlikiyeti o kadar dardır ki, elini uzatsa ona yetişebilir. Hattâ, insanın eline dizginini veren hayvânât-ı ehliye, insanın zaaf ve acz ve tembelliğinden birer hisse almışlardır ki, yabanî emsallerine kıyas edildikleri vakit, azîm fark görünür (ehlî keçi ve öküz, yabanî keçi ve öküz gibi).”
Ehlî keçi ve öküz, yabani keçi ve öküzle kıyas edildiğinde, birincilerin daha az hareketli ve tembel oldukları görülür.
Burada verilen esas mesaj, insanın zaaf ve aczidir. İnsanlara hizmet eden ehlî hayvanlar, rızıklarını elde etme konusunda yabaniler gibi hususi bir gayretin içine girmezler; onların beslenmelerine insanlar yardımcı olurlar. Bu rahatlığın o hayvanlar üzerinde menfi bir tesir yaptığı ve onları tembelleştirdiği de düşünülebilir.
"Hattâ, insanın eline dizginini veren hayvânât-ı ehliye, insanın zaaf ve acz ve tembelliğinden birer hisse almışlardır ki, yabanî emsallerine kıyas edildikleri vakit, azîm fark görünür. "
Ehlî hayvan, insanların onlara olan hizmetinden, çalışkanlığından , beslemesinden dolayı tembelleşiyor. Halbuki yukarıdaki pasajda insanların" tembelliğinden birer hisse" almış diyor.
Burada bir zıtlık yok mu?