"Dünya" ve "Küre-i Arz" aynı mıdır?
Değerli Kardeşimiz;
Dünya; denâet veya dünüvvden türemiş bir kelimedir; “En yakın, en aşağı ve içinde yaşadığımız bu âlem” gibi manalara gelmektedir.
Dünya; ahiret hayatının zıddı olarak kullanılıyor.
Dünya kelimesi daha çok insanları aldatan ve ahreti unutturan ya da ahiretin bir mezra ve tarlası şeklinde ifade ediliyor.
Küre-i Arz ise; dünyanın yuvarlaklığına işaret eden bir kelimedir ve ilmî bir tabirdir. Üstad Hazretleri bu tabiri; semanın zıddı ve dengi manasında ilmî bir tabir olarak kullanıyor. Dünya kelimesi bu kelimeye nispetle daha felsefidir.
- EKİYOR VE EKİLİYORUZ
“İnsan istidadı nisbetinde burada ekiyor ve ekiliyor, ahirette mahsul alıyor.” (Sözler)
İnsan aklıyla, hayaliyle ve her bir hissiyle bu dünya tarlasına farklı şeyler ekiyor. Bunların her birinden ayrı neticeler, farklı meyveler alıyor.
Gözünü varlıklar üzerinde ibretle gezdiren bir kişi cennet namına tefekkür meyveleri alır. Bir başkası da gözlerini haramlar üzerinde dolaştırmakla, her nazardan ayrı bir azap devşirir.
Diğer duyu organlarını da aynı şekilde düşünebiliriz.
Bu ekme ve mahsul alma işlemi, daha ileri seviyesiyle ruh âlemimizde kendini gösterir. “Doğru veya yanlış düşünme, Allah namına yahut nefis hesabına sevme, faydalı yahut zararlı şeyleri hayal etme, hafızaya müspet yahut menfi bilgiler doldurma” gibi nice yönleriyle insanın ruh dünyası da cennet yahut cehennem mahsulleri vermektedir.
İnsan bütün bu mahsulleri kâinat içinde ve ondan yardım alarak verir. Güneş olmasa, helal yahut haram neye bakabileceğiz? Hava olmasa, doğru veya yanlış neyi konuşabileceğiz?
Bir ömür boyu ahiret âlemine mahsul gönderen insan, sonunda ölümü tadıyor ve kendisi de ekiliyor.
Yepyeni bir yaratılışla mahşere çıkıp, mizan ve sırat safhalarından geçip, ebedî alemde, bütün amellerinin mahsullerinden faydalanmak üzere....
- DÜNYANIN ÜÇ YÜZÜ
Dünya sevgisinin bütün hataların başı olduğunu haber veren hadis-i şerifin yanlış anlaşılmaması için Üstad Bediüzzaman Hazretleri dünyanın üç yüzü olduğunu söyler ve bunlardan "ikisinin" muhabbete lâyık olduğunu ifade buyurur. Sevilmeye lâyık olan bu yüzler; "İlâhî isimlere ayna olma" ve "âhirete tarla olma" yüzleridir.
“Nur-u Kur’an ile gördüm ki, birbiri içinde üç küllî dünya var. Birisi, Esma-i İlâhiyeye bakar, onların âyinesidir. İkinci yüzü âhirete bakar, onun mezraasıdır. Üçüncü yüzü, ehl-i dünyaya bakar, ehl-i gafletin mel’abegâhıdır." (Lem’alar)
Bu dünya, Allah’ın bir kudret ve san’at mûcizesidir ve kendisinde tecelli eden İlâhî isim ve sıfatlarla insana Rabbini tanıtmada çok önemli bir görev üslenmiş olur. O halde insan, iman ve marifet konusunda kendisine rehberlik eden bu dünyayı, bu yönüyle elbette sevecektir.
Ve yine insan, ebediyet yolcusudur. O âlemdeki her nevi saadetin tohumları, bu dünya hayatında saklıdır. Bu yönüyle de insan elbetteki cennet tarlası olan dünyasını sevecektir.
Dünyanın üçüncü yüzü, "nefsin heveslerini tatmin etme" yüzüdür.
Dünyanın bir oyun ve eğlence olduğunu ders veren âyet-i kerimeler ve dünya sevgisini men eden hadis-i şerifler bu üçüncü yüze bakıyorlar.
- RAHAT YERİ DEĞİL
Allah Resulü (asm.) "Dünyada rahat yoktur." buyururlar.
Gerçekten de dünyada rahat yoktur. Zira şu imtihan âleminin yapısı buna müsait değildir. İmtihanda rahat olmaz.
İnsan bu kâinatın meyvesi olduğundan, elementlerin insan bedeninde, hâdiselerin de onun ruh âleminde misalleri, izleri, gölgeleri vardır.
Âlemde olduğu gibi insanın iç dünyasında da, sürekli bir bahar gözleyemezsiniz. Onun da kışı, yazı, sonbaharı vardır.
Havası daima sakin değildir; şimşeği, fırtınası, kasırgası vardır.
Onu da hep aydınlık göremezsiniz; karanlığı, gölgesi, bulutu vardır.
Onda da mahsuller bir cinsten değil; çiçeği, meyvesi, dikeni vardır.
Sahası da engebesiz değildir; dağı, uçurumu, deresi vardır.
Bunun böyle olduğunu kalbimize iyice sindirdiğimiz takdirde, hâdiselere bakış açımız değişecek, yersiz kederlerden, heyecanlardan, karamsarlıklardan büyük ölçüde kurtulmuş olacağız.
Ve bütün bunlar dünyada rahat olmadığının birer şahidi.
Şu var ki, rahatla saadeti karıştırmamak gerek. Dünyada rahat yoktur, ama huzur ve saadet vardır. Bu mefhumlar, bedene değil ruha bakarlar. Ruh ise iman, salih amel, takva ve güzel ahlâk ile huzur bulur ve mesut olur.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Dünya: Genelde Yerküre olan gezegenimiz hakkında kullanılırken Arabi ıstılahatında Bütün Kainatı ve içinde bulunduğumuz alemi ifade etmek için de kullanılır. Risale-i Nurda her iki anlamda da kullanılmıştır. Ama Genelde ikinci anlamda kullanılmıştır.
Mesela: Birbiri içinde mütedâhil daireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve cesed ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve Küre-i Arz ve nev-i beşer dairesinden tut.. tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var.
Bir şehir, bir vilayet, bir memleket, belki küre-i arz, belki dünya, belki âlem-i vücud iki hakikî dost için bir meclis hükmündedir.
Nev-i insanî bir nefistir, dirilmek üzere ölecek. Ve Küre-i Arz dahi bir nefistir, bâki bir surete girmek için o da ölecek. Dünya dahi bir nefistir, âhiret suretine girmek için o da ölecek! manası, âyetin işaretinden kalbe açılıyordu.
Bu âlem şehrinde dünya sarayının damındaki yıldız lâmbaları, bir kısmı -kozmoğrafyanın dediğine bakılsa- küre-i arzdan bin defa büyük ve top güllesinden yetmiş defa süratli hareket ettikleri halde, intizamını bozmuyor, birbirine çarpmıyor, sönmüyor, yanmak maddeleri tükenmiyor.
"Dünya, bir kitab-ı Samedanîdir. Huruf ve kelimatı nefislerine değil, belki başkasının zât ve sıfât ve esmasına delalet ediyorlar. Öyle ise manasını bil al, nukuşunu bırak git.
Hem bir mezraadır, ek ve mahsulünü al, muhafaza et; müzahrefatını at, ehemmiyet verme.
Hem birbiri arkasında daim gelen geçen âyineler mecmuasıdır. Öyle ise, onlarda tecelli edeni bil, envârını gör ve onlarda tezahür eden esmanın tecelliyatını anla ve müsemmalarını sev ve zevale ve kırılmaya mahkûm olan o cam parçalarından alâkanı kes.
Hem seyyar bir ticaretgâhtır. Öyle ise alış-verişini yap, gel ve senden kaçan ve sana iltifat etmeyen kafilelerin arkalarından beyhude koşma, yorulma.
Hem muvakkat bir seyrangâhtır. Öyle ise, nazar-ı ibretle bak ve zahirî çirkin yüzüne değil; belki Cemil-i Bâki'ye bakan gizli, güzel yüzüne dikkat et, hoş ve faideli bir tenezzüh yap, dön ve o güzel manzaraları irae eden ve güzelleri gösteren perdelerin kapanmasıyla akılsız çocuk gibi ağlama, merak etme.
Hem bir misafirhanedir. Öyle ise, onu yapan Mihmandar-ı Kerim'in izni dairesinde ye, iç, şükret. Kanunu dairesinde işle, hareket et. Sonra arkana bakma, çık git. Herzekârane fuzulî bir surette karışma. Senden ayrılan ve sana ait olmayan şeylerle manasız uğraşma ve geçici işlerine bağlanıp boğulma." gibi zahir hakikatlarla dünyanın içyüzündeki esrarı gösterip dünyadan müfarakatı gayet hafifleştirir, belki hüşyar olanlara sevdirir ve rahmetinin herşeyde ve her şe'ninde bir izi bulunduğunu gösterir. İşte Kur'an şu beş veche işaret ettiği gibi, başka hususî vecihlere dahi âyât-ı Kur'aniye işaret ediyor.
Sözler ( 204 )