"Ehl-i Sünnet ve Cemaat" ne demektir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Ehl-i Sünnet; Resul-i EkremEfendimiz (sav) sünnetlerine sımsıkı bağlı, ifrat ve tefritten uzak olan müminler topluluğuna denilir. Cemaat ruhuna bağlı kalmak manasında “Ehl-i Sünnet ve’l-cemaat” adıyla da anılır. Sünnilik” olarak da ifade edilir.

Hz. Peygamberin (a.s.m.) Sünnetine ve Ashâbının yoluna bağlı olan ve onların izinden giden ve metodu benimseyenlere denir. Kitap ve Sünnet üzerinde ittifak etmiş, ihtilâf ve tefrikadan sakınmış, dinde tartışmaya sebep olan hususlarda aklı değil, Kitap ve Sünneti kaynak alan İslâmın ana ekolüdür. Hz. Peygamberin (a.s.m.) sünnetine tâbi olanlara Ehl-i Sünnet; onun Sahâbîlerini âdil kabul ederek onların din hususundaki metodunu takip edenlere Ehl-i Cemaat, ikisine birlikte “Ehl-i Sünnet ve Cemaat” denilmiştir.

“Ehl-i Sünnet ve Cemaat” tâbiri ile ifade edilen Müslüman topluluğun, sünnet ve cemâata tâbi olmak gibi tefrik edici iki mühim özelliği vardır. Sünnet, umumi manada Hz. Peygamberin (a.s.m.) söz, fiil ve takrirleri ile ahlâkî ve beşerî tavırlarıdır. Diğer yandan sünnet, bir itikat ve akîde etrafında bir araya gelen topluluğun oluşmasını temin eden yola ve metoda denilmiştir ki, bunun da esaslarını Habib-i Kibriya Efendimiz belirlemiştir. İnsanların bu metod üzerinde görüş birliğine varıp, bunu uygulaması da, cemâat diye isimlendirilmiştir.

Ehl-i Sünnet; imanın altı şartına inanan, Resul-i Ekrem Efendimizi (sav.), dört halife efendilerimiz olmak üzere bütün sahabeleri ve ehl-i beyti sevenlerdir.

Ehl-i Sünnet; Cenab-ı Hakk’ın emir ve yasaklarına inandığı halde, tembelliğinden dolayı o emirleri yapmayan müminleri tekfirle itham etmez.

İslâm dininin Kur’an, sünnet, icma-i ümmet ve kıyas-ı fukaha ( fakihlerin içtihatları) olmak üzere dört ana kaynağı vardır. İstikamet dairesinden uzaklaşıp ifrat ve tefrite sapanlar, Ehlisünnet görüşünü kabul etmezler. Resul-i Ekrem Efendimizi (sav.) ve onun rahle-i tedrisinden geçmiş olan sahabeyi kiram efendilerimizi örnek kabul eden ehl- sünnet her meselede ifrat ve tefritten uzak olan istikamet yolundan asla ayrılmamışlardır.

Fıkıhta Hanefî, Şafiî, Hanbelî ve Mâlikî Mezhepleri, itikatta da Maturidî ve Eş’arî Mezhepleri, Ehl-i Sünnetin mezhepleridir.

Üstad Bediüzzaman Risale-i Nur’un pek çok yerinde Ehl-i Sünnet ve Cemaatten çeşitli vesilelerle bahsetmiştir. Özellikle yaşadığı dönemde insanların imanlarını hedef alan saldırılara karşı koyabilmenin yolu olarak, “şeytan-ı ins ve cinnînin desiselerinden kurtulmanın” tek çaresi olarak “Ehl-i Sünnet ve Cemaat olan ehl-i hak mezhebini karargâh” yapmak gerektiğini söyler.

Bediüzzaman, Ehl-i Sünnet ve Cemaati tam istikametli Kur’ânî cadde olarak niteler ve Ehl-i Sünnetin ortaya koyduğu çizgiyi sarsılmaz bir metod ve tarz olarak vasıflandırır.

Buradaki "cemaat" tabiri Peygamber Efendimiz (asm)'in sünnetini harfi harfine takip ve taklit eden ehl-i hakkın adıdır. Sahabeler ve onu takip eden tabiin ve onları takip eden tebe-i tabiine uyan İslam ümmeti manasınadır.

Daha da muşahhas olarak ifade edecek olursak, itikatta Eşari ve Maturidi, amelde Hanefi, Maliki, Şafi ve Hanbeli mezhebini takip eden bütün Müslümanlar bu cemaat sınıfına girer. Bir nevi İslam âleminin kolektif aklı, ümmetin ortak vicdanı demektir.

Şia ve Haricilik gibi diğer cemaat ya da mezhepler ise, İslam dairesinde olmakla birlikte yukarıda tarif ettiğimiz cemaatin içinde değildirler. Bunlar Kur’ân ve sünneti kendi hevai fikirlerine göre yorumlayıp ümmetin ortak aklı olan Ehl-i sünnete muhalif hareket ettikleri için, bidat ehlidir, cemaat sınıfına girmezler.

Bu husus Hadis-i Şerifte şu şekilde beyan ediliyor: Peygamber Efendimiz (asm):

"Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak, bunların içinden bir fırkası ehl-i necat olacaktır." buyurmuş.

Peygamberimiz bu hadîsiirad edince ashab sormuşlar:

- YâResûlâllah, o kurtulan fırka hangi fırka olacaktır?

Şöyle cevap vermiş:

- Benim sünnetimden şaşmayanlar kurtulanlardan olacaktır! Yâni Ehl-i sünnet ve cemaat mensuplarıdır."

Hz. Peygamber (asm) Ebû Hureyre'denrivâyet edilen bir hadislerinde şöyle buyurur:

"... Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak, kurtuluşa eren fırka (Fırka-ı Naciye) dışında kalan yetmiş iki fırka cehenneme gidecektir."(1)

Bu hadislerden de anlaşılacağı üzere, Ehl-i sünnetin dışındaki sapkın bid'at fırkaları ehli necat değil, ehl-i ateştirler. Yalnız ehli ateş olmaları ehl-i küfür olup ebedî cehennemde kalacakları manasında değildir. Bid'at fırkaları İslam dininin temel ve muhkem konularını inkâr etmedikleri müddetçe kâfir sayılmazlar. Onlarda Müslümanlardır; lakin Peygamber Efendimizin (asm) mübarek sünnetini kendi hevalarına göre yorumlayıp, bozdukları için ateşe müstehak oluyorlar.

Şâyet bid'at ehli birisi imanla kabre girerse, sadece savunduğu bid'at fikrinden dolayı azap görecek, cezasını çektikten sonra kurtulacak, yani cehennemde ebedî kalmayacaktır. Yalnız Ehl-i sünnetin büyük âlim ve müçtehitleri, bid'at üzere yaşamanın, kabre imansız girme tehlikesini çoğalttığını da bildirmişlerdir. Bu sebeple bid'at fikirlerden; yılandan, akrepten çekindiğimiz gibi çekinmemiz lazımdır. Şia ve Vehhabilik ehli bidattır, çok noktalarda sünnete aykırı gitmişlerdir, bu nedenle ehli necat değildirler. Üstad bu iki mezhebi ehli bid'at olarak değerlendiriyor.

(1) bk. Ebu Davud, Sünnet, Hadis no: 4597, IV/198; İbni Mace, Fiten, 17, Hadis no: 3991, 3992, 3994, 3995, II/1321-1323; Darimí, Siyer, 75, 2521, II/158; Tirmizí, İman, 18, Hadis no: 2640, V/25.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
E
Okunma sayısı : 12.873
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...