"Yüzde biri kurtulur: Eflatun, Sokrat gibi. Üçüncü yol sehildir, hem karib-i müstakimdir. Zayıf-kavi müsavi; herkes o yoldan gider. En rahatı budur ki, şehid olmak ya gazi..." Eflatun ve Sokrat kurtulmuş mudur?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Ey arkadaş! Şimdi hayali baştan çıkar, aklı kafaya geçir. Evvelki iki yolun, mağdub ve dâllîn yolu; hatarları pek çoktur, kıştır daim güz yazı.

Yüzde biri kurtulur; Eflatun, Sokrat gibi. Üçüncü yol, sehildir hem karib-i müstakimdir. Zayıf, kavi müsavi. Herkes o yoldan gider. En rahatı budur ki şehit olmak ya gazi." (Sözler, Lemeât, Fâtiha’nın Ahirinde İşaret Olunan Üç Yolun Beyanı.)

Üstad Hazretleri yukarıdaki ifadeleriyle Eflatun ve Sokrat’ın ehl-i necat olduklarını açık bir şekilde beyan ediyor. Eflatun ve Sokrat, felsefe yolunda gidip de kurtulan nadir iki filozoftur. Biz bu iki misale bakarak, bu yolun selametli olabileceğini iddia edemeyiz. Zaten Üstad Hazretleri bahsi geçen yerde felsefe yolunun ne kadar esassız ve çürük olduğunu kati bir şekilde izah ve ispat ediyor.

Sokrat ve Eflatun, Yunan pagan inancında ilk tevhidi ve Allah’ın bir olduğunu ifade eden filozoflardır. Zaten Sokrat’ın idam edilme sebeplerinden birisi de şirk sistemine muhalefet etmesidir. Bu iki filozofa ehl-i iman demekte bir sakınca yoktur. Felsefe ekolünün Kur'an’la barışık ve vahyin ışığı altında gidenleridir; bunlar hikmet ehli olup, çoğunlukla kurtulmuşlar, insanlığa ve fikre faydalı olmuşlardır.

İnayete mazhar olan Üstad Hazretleri; onların yolu olan felsefe ve akıl tarikinde de Kur'an’ın feyzi ve vahyin ışığı altında gitmiş, o yolun fayda ve mahsurlarını görmüş ve salimen fikrî seyahatini tamamlamış ve dönmüştür.

Üstad Hazretleri bu seyir esnasında, o yolda giden binlerce felsefe ehlinin fikir, düşünce ve telakkilerini de yakından takip etmiş ve müşahede imkânı bulmuştur. Bu yoldan gidenlerden bazılarının kurtulduğunu, bazılarının da fikren dalalete düşüp, şirke girdiğini ve battığını ifade etmektedir.

"Eflatun, Sokrat gibi" derken: Sadece bunların değil; bunlar gibi olanların çoğunun kurtulacağını ifade etmektedir.

Felsefe ve akıl yolu, müstakillen zor ve müşkülatlı olduğundan, ancak Eflatun ve Sokrat tarzında ve mesleğinde gidenlerin kurtulma imkânlarının olduğunu, şirk ve küfre girmeyeceklerini ifade etmektedir.

"Onların ayak seslerini işitiyorum ve bazen de kayboluyorlardı." (bk. age., Otuzuncu Söz, Birinci Maksat.)

ifadesi ise; felsefe yolunda giderlerken, fikir ve düşüncelerinin bazı konularda sönük ve nakıs olduğunu ve bazı meselelerde de -maalesef- battıklarını ve boğulduklarını anlatmaktadır.

Yani felsefe mesleğinde gidenlerden Eflatun ve Sokrat gibileri, bazı meselelerde muvaffak olmuşlar. Bazı meselelerde ise, vahiyden mahrum oldukları için çok zayıf kalmışlardır. Seslerinin kesilmesi bu noktanın izahı içindir. Yoksa her meselede boğulup mutlak küfre girmişler, demek değildir. Diğer kısmı ise; onlar tamamen batmış, şirke düşmüş, dalalette kalmış ve maalesef fikren perişan olmuşlardır.

Eflatun ve Sokrat, doğrudan doğruya bir iman hakikatini inkâr etmiyorlar; belki farklı tevil ve izahta bulunuyorlar. O yüzden, onları doğrudan doğruya küfürle itham etmek kolay değildir.

Konuyla alakalı Üstadımız'ın ehemmiyetli bir tesbitini nakledelim:

"Ehl-i dalalet ve bid'at fırkalarından bir kısım zatlar, ümmet nazarında makbul oluyorlar. Aynen onlar gibi zatlar var; zahirî hiçbir fark yokken ümmet reddediyor. Bunda hayret ediyordum. Mesela, Mutezile mezhebinde Zemahşerî gibi, itizalde en mutaassıb bir fert olduğu halde, muhakkıkîn-i Ehl-i Sünnet, onun o şedit itirazatına karşı onu tekfir ve tadlil etmiyorlar, belki bir râh-ı necat onun için arıyorlar. Zemahşerî'nin derece-i şiddetinden çok aşağı Ebû Ali Cübbâî gibi Mutezile imamlarını, merdud ve matrud sayıyorlar."

"Çok zaman bu sır benim merakıma dokunuyordu. Sonra, lütf-u İlahi ile anladım ki, Zemahşerî'nin Ehl-i Sünnete itirazatı, hak zannettiği mesleğindeki muhabbet-i haktan ileri geliyordu. Yani, mesela tenzih-i hakiki, onun nazarında, hayvanlar kendi ef'âline halık olmasıyla oluyor. Onun için, Cenâb-ı Hakkı tenzih muhabbetinden, Ehl-i Sünnetin halk-ı ef'al meselesinde düsturunu kabul etmiyor. Merdud olan sair Mutezile imamları, muhabbet-i haktan ziyade, Ehl-i Sünnetin yüksek düsturlarına kısa akılları yetişemediğinden ve geniş kavânin-i Ehl-i Sünnet onların dar fikirlerine yerleşmediğinden, inkâr ettiklerinden merduddurlar." (Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Dokuzuncu Kısım.)

Her şeyde olduğu gibi, burada da niyetin ne kadar ehemmiyetli olduğu ortaya çıkmış oluyor.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Ziyaretçi (doğrulanmadı)
Bugün Eflatun ve Sokrat'ın Allah inancı olduğunu söyleyince kaynak istediler. Ne cevap verebilirim?
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)

Portre

Eflatun (Platon) (m.ö. 427-347)

Filozofların önemli bir kısmı inkar batağına saplanırken, kurtulabilen yüzde birlik dilimin içinde yer alan ve Risale-i Nur'da ehl-i necat olarak geçen Eflatun, soylu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. M.Ö. 427 yılında Atina'da doğdu. Asıl adı Platon olmasına rağmen İslam dünyasında Eflatun olarak tanındı. İyi bir eğitimden geçen Eflatun, Matematik, şiir ve sporda başarılıydı. Bu özelliklerinin yanında, olimpiyatlarda birinci olacak kadar da başarılı bir atletti.
Sokrates'in en ünlü talebesi olup, hocasının ölümüne kadar derslerini takip etti. Hocasının ölümünden (M.Ö. 399) sonra çeşitli ülkeleri dolaşmaya başladı. Mısır, İtalya, Anadolu ve Hindistan'a gittiği tahmin edilmektedir. Gittiği ülkelerde karşılaştığı ilim adamlarından istifade etmeye çalıştı. Tahminen on iki yıl sonra Atina'ya dönünce, Akademia isimli okulunu kurdu (387).

Günümüzden 23-24 asır evvel yaşamış olmasına rağmen eserleri ve fikirleri günümüze kadar ulaşan ender ilim adamlarından biridir. Engin bilgi ve birikimi Risale-i Nur'da emsal olarak kullanılmıştır. (Emirdağ Lahikası, 137; Muhakemat, 108; Lemalar, 390) Hocası Sokrates de onun verdiği bilgiler sayesinde tanınmıştır. Mevcut eserlerinin önemli bir kısmı, hocası ile aralarında geçen müzakereleri konu edinmektedir. Yazılı eserlerinin yanı sıra sözlü olarak verdiği bir kısım dersler de, Aristoteles'in kayda geçirmesi sayesinde günümüze kadar gelmiştir.

Eflatun, ömrü boyunca Sokrates'i baş tacı edip fikirlerini yaşatmaya ve sonraki nesillere aktarmaya çalışmıştır. Bu arada ideal bir devletin nasıl kurulabileceğini düşündü. Eflatun ve hocası arasında geçen konuşmalar ve verilen bilgiler üç kategoriden oluşmaktadır. Birinci kısımda; Sokrates'in fikirleri, mücadelesi, mahkemede yargılanması ve ölümünü konu edinmektedir. İkinci kısımda; Eflatun'un yetişkinlik dönemi, eğitimi ilimde kat ettiği bilgileri bulmak mümkündür. Son kısımda ise daha çok, devlet yönetimi, kainat ile alakalı fikir ve düşünceler, dünyaya bakış vb. konular ele alınmıştır. Tartışmalı olmakla birlikte Eflatun'a ait olduğu iddia edilen mektuplar da vardır.

Eflatun, bunalım ve kargaşanın hakim olduğu bir dönemde yaşadı. Atina'da iktidar kavgaları yüzünden kargaşa hakimdi. İç savaşlar yüzünden iktidar devrilmiş ve ülkede bunalım hakim olmuştu. İktidarı ele geçirenler halka ve ilim adamlarına karşı çok sert davranıyorlardı. Bu arada Eflatun'un meşhur hocası Sokrates yargılanarak haksız bir şekilde ölüm cezasına çarptırılmıştı. Kültürel ve manevi değerlerde de büyük bir çöküntü görülmekteydi. Hakim zihniyet kendi düşüncesinde olmayanlara hayat hakkı tanımıyordu.

Eflatun, hocasından devraldığı fikirleri, insanın sahip olabileceği fikirlerle birlikte ele alıp gerçek yaşamın sırrına ulaşmaya çalıştı. Fikirleri dile getirerek, doğru olanın bulunması ve aydınlanmanın sağlanması üzerinde kafa yordu. Fikirler saklı kaldığı müddetçe hiçbir işe yaramaz. Zaten insan ancak fikirleriyle varolabilirdi. Düşünceyi ön plana çıkararak, Batının önemli ölçüde etkilendiği şahsiyetler arasında yer aldı. Tasarladığı ve kurulmasını hayat ettiği devletin kurulması için çeşitli teşebbüslerde bulundu. Bu meyanda, İtalya'yı istibdatla yöneten Kral Dionysios'a düşündüğü devleti kurmasını teklif ettiyse de kabul görülmeyerek dışarı atıldı.

Bediüzzaman, Eflatun'un varlık hakkındaki düşüncelerini eleştirir. Eflatun, Aristo, İbn Sina, ve Farabi gibi zatların, "İnsaniyetin gàyetü'l-gàyâtı, 'teşebbüh-ü bilvâcib'dir, yani Vâcibü'l-Vücuda benzemektir" diyerek hata yaptıklarını belirtir. Ayrıca bu zatların eşyaya hakiki bir malikiyet vermekle mesleklerini bu fasit daire içine bina ettiklerini belirtir. Onlar bu görüşleri ile, "enâniyeti kamçılayıp, şirk derelerinde serbest koşturarak, esbâbperest, sanemperest, tabiatperest, nücumperest gibi çok enva-ı şirk tâifelerine meydan açmışlar. İnsaniyetin esâsında münderiç olan acz ve zaaf, fakr ve ihtiyaç, naks ve kusur kapılarını kapayıp, ubûdiyetin yolunu seddetmişler. Tabiata saplanıp, şirkten tamamen çıkamayıp, şükrün geniş kapısını bulamamışlar" (Sözler, s. 498 ). Felsefe yolundan gidip ideale ulaşma fikrinde ve tabiatperest olanlar, gayelerine ulaşamadıkları gibi saplantılarında da boğulup kalmışlar. Bunlardan çok azı, sadece yüzde biri dalalet batağından kurtulabilmiştir. İşte kurtulabilenlerden bir tanesi de Eflatun'dur. (Kastamonu Lahikası, s. 124) Eflatun'un İnsanî değerlere verdiği önem onun kurtuluşunu hazırlamıştır.

Eflatun'a göre tek başına esenliğe ulaşılamaz. Ancak, diğer insanlarla beraber kurulacak, adaletin hakim olduğu, idarecinin her türlü bilgi ile donanmış olduğu bir devlet bünyesi içinde ulaşılabilir. Toplumda bilge kişilere değer verilmeli ve akıl egemen olmalıdır. Güzel Site olarak vasıflandırdığı devletin teşekkül ettirilmesi hayaliyle ölümüne kadar çalıştı. Hocasından aldığı ve kendi fikirlerini de üzerine bina ederek meydana getirdiği "Devlet" adlı eserinde, yönetim ve idare mekanizması ile ilgili bilgileri diyaloglar halinde aktarmaktadır.

Eserleri

Politeia (Devlet); Sabahattin Eyüboğlu ve Mehmet Ali Cimcoz tarafından, "Devlet" adı altınta tercüme edilerek basılmıştır. Apologia; Sokrates'in Müdafaası, ismiyle Niyazi Berkes tarafından Türkçe'ye çevrilmiştir. Euthyphron; Türkçe'ye tercüme edilmiştir. İon; İhsan Bozkurt'un çevirisi ve MEB yayını olarak basılmıştır. Diğerleri; Kharmides, Kriton, Lakhes, Lysis (Dostluk), Protagoras, Euthydeemos, Gorgias (Küçük Diyaloglar). Bu eserlerin önemli bir kısmı orijinal adlarıyla basılarak Türkçe'ye tercüme edilmişlerdir. Adı geçenlerin dışında da bir çok eseri mevcuttur.

Kaynak: http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Enstitu&SubSection=EnstituSayfasi&Date=10/27/2000&TextID=173

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
oğuzhangözüpek
Sokrates Kadim Yunan'ın çok Tanrılı-Mitolojik İnanç Sistemine saçma ve akıl dışı olduğu için karşı çıktı.Bir İlah/Tanrı inancını müdafaa etti.İmam Maturudinin '' Hz. İbrahim ile ilgili Ayetleri delil göstererek'' İnsan aklı ile Bir İlah'ın varlığını bulabilir ancak kendisine bildirilmeyen Dinin Diğer Hükümlerinden mesul olmaz görüşünü destekler tarzdaki bu yaklaşım/inanç sebebiyle Ehli Necattır denmiştir.İmam Eşari ise ''Nebi gönderilmeyen ümmetlerin sorumlu tutulamayacağına'' ilişkin Ayetleri delil göstererek '' Peygamber gönderilmeyen İnsanlar İmandan sorumlu tutulmayacaktır,Ehli Necattır demiştir.''! Hakikatin En doğrusunu ALLAh CC BİLİR. ''Kalbinde hardal tanesi kadar İmanı olan CENNETE girecektir. H.Ş.'' Nebevi Müjde kalplerimizi ferahlatıyor. Rahmeti İlahinin Vüsatini ortaya koyuyor. Bizleri Ümitvar ediyor.Bu gibi konularda Üstadın ra çok müjdesi vardır. Hatta bir kısım Ehli kitabın dahi Ehli Necat olacaklarını müjdelemiştir.Kur'anımızda dahi bu hususta ayet vardır. Sayıları az da olsa Ehli Kitabın bir kısmının hasletlerini över.En iyisi RABBİMİZ mutlaka en doğrusunu bilir Mutlak Adalet eder demeli başkalarının akibetleri üzerine fazla kafa yormamalı. Genişi de daralmamalı.Hayırlı geceler.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...