"Eskiden kırk günden tut, ta kırk seneye kadar bir seyrü sülûk ile bazı hakaik-i imaniyeye ancak çıkılabilirdi." Tasavvuf gereksizmiş gibi takdim edilmiyor mu?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Tasavvuf ile tasavvufun terbiye usulleri aynı şey değildir. Terbiye usulleri bir vasıtadır, zamanın ve devrin şartlarına göre değişebilir. Ama asıl maksat olan tasavvufî kıymet ölçüleri cihan-şumuldür ve asla değişmez. Üstad'ın burada işaret ettiği şey; tasavvufun uzun ve meşakkatli disiplin ve usulleridir..

Eski zamanda tatbik edilen tasavvuf usullerini günümüzde tatbik etmek mümkün değildir. Mesela, bir devlet memurunun tasavvufa girip, uzun ve meşakkatli riyazet ve çile ile iman hakikatlerine ulaşması pek mümkün görünmüyor. Bu zamanın ilcaat ve şartları tasavvufun değil, vasıtalarının kullanılmasını çok güç hale getirmiştir. Üstad'ın işaret ettiği ve “daha kısa bir yol buldum” dediği nokta burasıdır. Yoksa -hâşâ- tasavvufun lüzumsuzluğuna imada bulunmuyor. Nitekim Risale-i Nurların birçok yerinde tarikat müdafaa edilmiş ve tasavvufun hikmet ve faydaları izah edilmiştir. Böyle bir zata, “tasavvufu gereksiz görüyor” demek insafsızlık olur.

Bu zamanın şartlarının değişmesinden ve zorlaşmasından dolayı, elbette Allah’ın bu zamanın şartlarına münasip, daha kısa ve daha kolay vasıtaları ve usulleri ihsan ve ikram etmesi şanındandır.

Diğer bir husus; bu zamanda İslam ilimleri hakkı ile talim ve terbiye edecek müessese ve kuruluşlar olmadığı için, şahsi gayretler ile geçmiş ilimleri hazmederek talim etmek, çok zor bir hâle gelmiştir. Yani bu zamanda şahsi gayretler ile Sa'd-ı Teftazani'ye ulaşmak muhaldir.

Öyle ise bu zamanın insanına, Allah’ın hususi bir şefkati, hususi bir inayeti ve tecellisi gerekir. Bundan dolayı bu zamanda iman ve akaid noktasında zamanın mühim bir âlimi olmanın yolu vardır ve bu yol Risale-i Nur eserlerini okuyup anlamak ve hayatımıza mal etmektir. Üstad Hazretleri bu hakikati şöyle ifade etmektedir:

"Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan, bu zamanın mühim, hakikatli bir âlimi olabilir. Eğer anlamasa da madem Risale-i Nur şakirtlerinin bir şahs-ı manevisi var; şüphesiz o şahs-ı manevi bu zamanın bir âlimidir."(1)

Yani sadece velayet noktasında değil, ilim noktasında da Allah, bu zaman insanına şartların zorluğuna binaen bir kısa ve kolay yol ihsan etmiştir. Üstad'ın şu tespiti de meseleyi tam manası ile izah etmektedir:

"İ'lem eyyühe'l-aziz! Tevfik-i İlahi refiki olan adam, tarikat berzahına girmeden zahirden hakikate geçebilir. Evet, Kur'an'dan, hakikat-i tarikati, tarikatsiz feyiz suretiyle gördüm ve bir parça aldım. Ve keza, maksud-u bizzat olan ilimlere ulûm-u âliyeyi okumaksızın isal edici bir yol buldum. Serîüsseyir olan bu zamanın evladına, kısa ve selamet bir tariki ihsan etmek rahmet-i hâkimenin şanındandır."(2)

Dipnotlar:

1) bk. Lem'alar, Yirmi Birinci Lem'a.

2) bk. Mesnevî-i Nuriye, Onuncu Risale.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 5.874
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...