"Ey ifrat ve tefrit sahipleri! Tefsir ve şeriat başkadır; tefsir ve şeriatte telif olunan kitap yine başkadır. Zira kitap daha geniştir." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Tefsirler farklıdır, içindeki fenni bilgiler farklıdır. Tefsir çok sağlam ve güzel olabilirken, içindeki fenni bilgiler hatalı ya da yanlış olabilirler. Biz bu hatalı bilgilere bakarak tefsirden şüphe edemeyiz, çünkü müfessirin uzmanlık alanı fen ilimleri değil din ilimleridir. Müfessirin fendeki zafiyeti din ilimde de geçerli olacak diye bir kural bulunmuyor.
Din bilginlerinin dikkat etmesi gereken husus, telif ettiği kitapta uzmanlık gerektiren bilimlerden uzmanmış gibi bahis etmemeleridir. Bu yüzden eski tefsirlerde bilimsel anlamda çok saçma ve mantıksız fenni yorumlar bulunabiliyor. Bu da tefsirin diğer güzel ve sağlam hususları hakkında olumsuz evhamların oluşmasına neden oluyor.
Hatta “Şayet düşman olsa, o bahaneyle der: 'Şeriat veya tefsir -hâşâ- yanlış.'" cümlesinde de ifade edildiği gibi, hatalı fenni malumatlar İslam düşmanlarının eline koz vermek anlamına da gelir.
Mesela, İmam-ı Gazali din ilimlerinde bir otoritedir, ama fen ilimlerinde otorite değildir. Faraza İmam-ı Gazali'nin bir kitabında fenni bir malumat yanlış çıksa, bu şeriatın değil, İmam-ı Gazali'nin naklettiği o fenni malumatın bir kusuru olur. Din düşmanları bu hatayı bahane ederek dine hücum etmeye çalışırlar, bu yüzden dinde uzman ve otorite olanlar kitaplarında fenni bilgi verirken çok dikkatli olmak durumundalar. Üstadımızın bir fenni meseleyi naklederken ihtiyatlı konuşması buna güzel bir örnek olabilir. Şöyle ki;
"Okuduğunuz kozmoğrafyanın dediğine göre,"
"Sizin okuduğunuz veya okuyacağınız, fenn-i elektrik mikyasıyla,"(1)
İşte bu gibi cümleler kullanılırsa, o zaman fenni hataların cürmü müfessire veya tefsire veya dine yüklenmez, fenni bize nakleden fenciler ve fennin ulaştığı neticenin kısırlı durumuna yüklenir.
"Ey ifrat ve tefrit sahipleri! Tefsir ve şeriat başkadır; tefsir ve şeriatte telif olunan kitap yine başkadır. Zira kitap daha geniştir. O dükkânda cevherden başka kıymetsiz şeyler dahi bulunur. Eğer bunu fehmedebildin; hayse beyseden kurtulacaksın."(2)
Tefsir, müfessirin ayet ve hadisten anladığı manaya denir. Şeriat ise Allah ve Peygamber'inin (a.s.m) açık bir dil ve üslup ile bildirdiği hüküm ve manalara denir. Haliyle bir müfessirin ayetten anladığı bir yorumu Allah ve Peygamber'inin açık bir hükmü ve manası gibi lanse etmek ve öyle kabul etmek doğru olmaz. Aynı ölçü telif edilen kitaplar için de geçerlidir. Bir müfessirin yazdığı bir tefsir kitabı ile şeriatın açık ve muhkem hükümlerini içeren bir kitap arasında da fark vardır.
Mesela, İmam Buhari’nin sahih hadisleri içeren hadis kitabı herkesi bağlayan bir şeriat kitabı iken, Fahreddin-i Razi’nin Kur’an’dan anladığı manaları yazdığı tefsir kitabı sadece kendini bağlayan bir yorum kitabıdır, ikisini birbiri ile karıştırmamak gerekir. Şayet tefsir ve tefsir üzerine yazılan kitapları ayn-ı şeriat telakki edersek, o zaman tefsir ve kitaplardaki hataları -haşa- şeriatın sahibi olan Allah ve Resulüne (a.s.m) izafe etmiş oluruz.
Müfessirler hatadan hali ve masun değildirler, ama Allah ve Resulü (a.s.m) hatadan mukaddes ve münezzehtirler. Tarihte bir çok müfessir ciddi ve zahir hatalara düşmüşlerdir. İslam düşmanları bu hataları şeriatın üstüne yamamaya çalışmışlarken, sadık bazı ahmaklar da şeriata ait olmayan bu yanlışları doğru telakki edip savunmuşlardır. İfrat ve tefrit bu iki kesimdir. Doğru ve istikametli yol ise, bu tefsirlerde olan doğru ve temel İslami kaynaklara uygun olan değerlendirmeleri, "şeriattendir" deyip sahiplenmek, yanlış olan fikirleri de din namına sahiplenmemektir.
Dipnotlar:
(1) bk. Şualar, On Birinci Şua, Altıncı Mesele.
(2) bk. Muhakemat, Birinci Makale (Unsuru'l-Belagat)
İlgili ders videosu için tıklayınız:
Prof. Dr. Şadi Eren, Muhakemat Dersleri (7.Bölüm)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü