"Fenn-i sarfça nasıl ism-i fail masdardan yapılır; öyle de unvanların ve isimlerin dahi masdarları ve menşeleri sıfatlardır." ifadesini misallerle açıklar mısınız?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Ve son derece mükemmel unvanlar, o fâilin son derece kemaldeki sıfatlarına delalet eder. Çünkü fenn-i sarfça, nasıl ism-i fâil masdardan yapılır. Öyle de unvanların ve isimlerin dahi masdarları ve menşeleri, sıfatlardır." (Sözler, Otuz Üçüncü Söz, On Sekizinci Pencere.)

Masdar, fiilin şahsa ve zamana bağlı olmayan fiil köküne denir: okumak, yazmak, kitabet ve kıraat gibi.

Hâsıl-ı bilmasdar, hakiki müessirden hâsıl olan fiildir. Mesela: Bir şeye vurmak, masdardır; ondan ses çıkması, hâsıl-ı bilmasdardır. Tüfek atarak bir adamı öldürmek de tüfek atmak fiili, masdar: adamın ölmesi ve tüfekten ses çıkması da hâsıl-ı bilmasdar'dır.

Arapçada failler emri nisbî olan mastarlardan türetilirler. Diğer lisanlarda da bu kaide geçerlidir. Mastarlar, yani sonunda -mek -mak eki eklediğimiz her kelime mastar olup nisbîdir, emr-i itibarîdir, bir mevcut olarak telakki edilemez. Hariçte varlığı yoktur. İtibar giderse o mevcut da gider. Emr-i itibarî ile alakalı bütün bilgiler bu mastar mevzunda da geçerlidir.

"Katele" öldürdü. "Katlen" öldürmek, "katil" öldüren, "maktul" öldürülendir. Bütün bu kelimelerin tamamı "katlen" diye ifade ettiğimiz mastardan türetilir. Türetilmenin kaynağı olan mastarlar bir cihette vardır. Zira bütün kelimeler ondan türetilir. Olmasa idi bunlar tezahür etmezdi.

Fiiller hâsılı bilmastar dediğimiz maktulden türetilmez, çünkü maktul öldürülmüş demektir. Yani neticeyi tayin eder. Katlen mastardır, bu hususiyeti takdir kulun elindedir. İsmi failler de mastardan türetildiğinden ve hâsıl-ı bilmastardan türetilmediğinden "katlen" mastarını kullanan insan fail olur, katil unvanını alır. "Katlen"den zuhur eder, neticeyi yani ölümü Allah yaratır. Katil unvanını ise kul alır. Çünkü ismi failler hâsıl-ı bilmastar olan maktulden türetilemez.

Sarf ilmine göre fail mastardan türetilir, hâsıl-ı bilmastardan türetilemez.

"Okumak mastarı bu kitabı okudu." denilemez, "Ali bu kitabı okudu." denilir. Aynı şekilde "Yazmak mastarı bu kitabı yazdı." denilemez, "Ahmet bu kitabı yazdı." denilir.

“Öyle de unvanların ve isimlerin dahi masdarları ve menşeleri, sıfatlardır.”

“Misdar”, cetvel demektir. Sadece doğru çizmeye yarayan cetveller olduğu gibi, değişik geometrik şekiller taşıyan cetveller de vardır. Bunlardan birini kullandığımızda, kalemimiz o düz hat yahut o çizgiler üzerinde gezer. Cetveli kaldırdığımızda ondaki çizgiyi yahut şekli kâğıda geçmiş olarak buluruz.

Mastar ise işi yapan hakiki fail demektir. Şimdi binayı yapan usta meydanda dururken ustanın aletine işaretle "işte binanın mucidi bu" demek ahmaklığın en acaibi olur.

İşte eşyanın kaderde planlanması o cetveldeki şekillerin tespitine benzetilmiştir. Şekiller yahut çizgiler o misdara göre ortaya çıktığı gibi, mahlukat da Allah’ın ilminde tayin edilen mahiyetlerine göre bu dünya yüzüne çıkarılır; “daire-i ilimden daire-i kudrete” geçirilirler.

Mistar, ustanın sanatında kullandığı bir alettir. Mastar ise, işi yapan hakiki fail demektir. Şimdi binayı yapan usta meydanda dururken, ustanın aletine işaretle, “İşte binanın mucidi budur.” demek, ahmaklığın en acaibidir. Tabiat ve esbap denilen şeyler bir alettir.

“Tabiat bir san’at-ı İlahiyedir, sâni olmaz. Bir kitab-ı Rabbanîdir, kâtip olmaz. Bir nakıştır, nakkaş olamaz. Bir defterdir, defterdar olmaz. Bir kanundur, kudret olmaz. Bir mistardır, masdar olmaz. Bir kabildir, münfail olur, fâil olmaz. Bir nizamdır, nazım olamaz. Bir şeriat-ı fıtriyedir, şâri’ olamaz.” (Lem'alar, Otuzuncu Lem'a, Altıncı Nükte)

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 4.848
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...