"Düşman istersen nefis yeter. Evet, kendini beğenen belayı bulur, zahmete düşer; kendini beğenmeyen safayı bulur, rahmete gider." İzah eder misiniz, neden şeytan değil de nefis düşman?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

İnsan Cenab-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarına bir aynadır. O aynada Allah’ın isimleri tecelli etmekle o ayna güzelleşir. O aynada güzellik adına ne varsa hepsi Allah’ın isimlerinin güzelliğinden gelmektedir.

Bir aynada tecelli eden ışık, Güneş'ten geldiği gibi, insandaki her güzellik de Allah’tan gelmektedir. İnsana düşen meziyetleriyle gururlanmak değil, o nimetlerden dolayı Rabbine şükretmektir. İnsana yakışan şöhret değil, tevazudur, kendini methetmek değil, istiğfardır. Bir ayette mealen şöyle buyrulur:

“Sana iyilikten ne isabet ederse, Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir...” (Nisa, 4/79)

İnsan Allah’ın lütfu olan bu güzellikleri kendinden bilir, onlara haksızca sahiplenir ve gururlanırsa belayı bulur.

Her kimde bir güzellik, kemal, meziyet, mal ve servet varsa hepsi Allah’ın lütfu ve ihsanıdır. Hiç kimse kendi meziyeti ve serveti ile gururlanamaz. Zira Yüce Allah insanı en mükemmel bir şekilde terbiye etmiş, mahlukatın en şereflisi olarak yaratmış, akıl, şuur, nutuk ve beyan gibi en büyük nimetleri ona ihsan etmiştir.

Arıyı bal yapabilecek şekilde terbiye eden Yüce Allah, insanı da hayırlı işler yapabilecek bir fıtratta yaratmıştır. Arı balı ile, ağaç meyvesiyle, tavuk yumurtasıyla, sığır sütüyle iftihar edemeyeceği gibi, mükemmel bir istidatta ve hayırlı işler yapabilecek bir fıtratta yaratılan insan da meziyetleriyle iftihar edemez, iyilikleriyle gururlanamaz. Bediüzzaman Hazretlerinin buyurduğu gibi;

“İnsanın yaptığı kemalat ve iyiliklerde hakkı yoktur; mülkü değildir, onlara güvenemez.” (Mesnevi-i Nuriye, Katre, Hatime)

Bir ressam çizmiş olduğu resimlerle gururlanamaz. Eğer Yüce Allah onun elini kalem tutacak bir şekilde terbiye etmeseydi, resimleri çizebilir miydi?

İnsan, üzerinde tezahür eden bütün fazilet ve güzellikleri Allah’ın ihsanı, isimlerinin tecellisi bilmeli ve şükretmelidir. Şayet bu ihsan ve güzellikleri insan kendinden bilirse, manevi karanlığın ve belanın içine düşer. O güzellikler bir bir solmaya başlayınca, nimetler elinden çıkmaya başlayınca, insan asıl belayı o zaman bulur, asıl karanlığı o zaman hissetmeye başlar.

Mesela, gençliğindeki güzellik ve kuvveti kendinden bilen bir insan, bunları ihtiyarlıkta kaybetmeye başlayınca bütün ümitleri çöker ve müthiş bir buhranın içine yuvarlanır. Âdeta manen bir cehennemi haleti yaşar.

Hâlbuki insan kendi üzerinde parlayan güzellik ve faziletlerin Allah’ın olduğunu bilse ve buna şükretse, kaybettiğinde de bu kadar sarsılmaz ve üzülmez. Çünkü mümin bilir ki bu dünya imtihan dünyasıdır, burada alınan nimetler beka âleminde daha güzeli ile ebedî olarak ihsan edilecekler. Bu duygu ve düşünce müminin dünyada kaybettiklerini telafi ettirir ve tam bir safa bulur.

Şeytan ve nefis, insanın Allah katında mertebe kazanması için hem engeldirler hem de vesile. Bunu, Mevlana’nın şu veciz ifadesinde görmekteyiz:

“Su, geminin içine girerse onu batırır. Altında bulunursa, onu yüzdürür.” (bk. Mevlânâ, Mesnevî, I, 79.)

Yani insan nefis ve şeytana hâkim olsa derecesi artar, sahil-i selamete ulaşır. Fakat o iki düşmana mahkûm olursa, ilerleyemez ve batar.

Nefis ahize şeytan ise bu ahizeye üfleyen nakile gibidir. Şeytan üfler, nefis ise şeytanın isteğine göre hareket ederek insanı yoldan çıkarır. Bu durumda fiilî manada tehlikeli olan nefis oluyor, şeytan sadece telkin eder, evham ile nefsi tetiklemeye çalışır. Nefis harekete geçmediği müddetçe şeytanın telkini bir işe yaramaz.

“İman edenler Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler ise tağutun / şeytanın yolunda savaşırlar. Siz de şeytanın dostlarıyla savaşın (çekinmeyin!). Şüphesiz, şeytanın hilesi pek zayıftır.” (Nisa, 4/76)

Ayette de ifade edildiği gibi, şeytanın hilesi zayıftır, lakin nefis gibi bir dinleyeni olduğu için güçlü görünüyor.

"Şeytanı dinleyen bir nefis, kusurunu görmek istemez. Görse de yüz tevil ile tevil ettirir. وَعَيْنُ الرِّضَا عَنْ كُلِّ عَيْبٍ كَلِيلَةٌ “Kabullenen ve rıza gözüyle bakan hiçbir kusur göremez.” sırrıyla, nefsine nazar-ı rıza ile baktığı için, ayıbını görmez. Ayıbını görmediği için itiraf etmez, istiğfar etmez, istiaze etmez, şeytana maskara olur." (Lem'alar, On Üçüncü Lem'a.)

Nefis avukat gibi kendini müdafaa eder, kendini kusursuz görür. Hâlbuki baştan aşağıya kusurlarla doludur. Yani insanın en büyük ve en tehlikeli düşmanı kendi nefsidir, ondan sonra şeytan gelir. Nefsin dizginini eline alan birisi şeytandan emin olur.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 8.555
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

acizim
İkinci adam güya bir hakkı varmış gibi ve herkes ona hürmet etmeye mecburmuş gibi mağrurane der ki ; Bana en yukarı iskemleyi vermeli. O hırsla girer gözünü yukarı mevkilere diker, onlara gitmek ister.Fakat divanhane sahibi onu geri döndürüp AŞAĞI oturtur.Ona teşekkür lazımken teşekküre bedel kalbinden kızıyor.Teşekkür değil,bilakis hane sahibini tenkit ediyor.Hane sahibi de ondan istiskal ediyor.Birinci adam mütevaziane giriyor en aşağıdaki iskemleye oturmak istiyor.Onun o kanaati divanhane sahibinin hoşuna gidiyor.Daha YUKARI iskemleye buyurun der. (22. Mektup 2. Mebhas )
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...