"Ey insan! Kur’an’ın desatirindendir ki, Cenab-ı Hakk'ın masivasından hiçbir şeyi, ona taabbüd edecek bir derecede kendinden büyük zannetme..." İkinci Nota'yı özetler misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"İKİNCİ NOTA"
"Hakikattar bir rüyada gördüm ki, insanlara diyordum:"
"Ey insan! Kur'ân'ın desâtirindendir ki, Cenâb-ı Hakkın mâsivâsından hiçbir şeyi, ona taabbüd edecek bir derecede kendinden büyük zannetme. Hem, sen kendini hiçbir şeyden tekebbür edecek derecede büyük tutma." (Lem'alar, On Yedinci Lem'a)
Kur’an'ın bize öğrettiği temel dusturlardan biri de şudur:
Allah’tan başka hiçbir şeye ibadet edilemez. Eğer edilirse şirk olur. Bütün varlık; en küçüğünden en büyüğüne, zerreden Güneş'e, insandan meleğe kadar her şey bu noktada, yani mabud olamama noktasında eşittir. İbadet edilmekten uzak olma noktasında her varlık eşittir.
Bir diğer dustur ise, gururdan sakınmaktır. Kur’an, insanları gururlanmaktan, kendini başka varlıklardan veya insanlardan üstün görmekten menediyor. Zira insan mahluktur, yaratılmıştır. Diğer bütün varlıklar da mahluktur ve yaratılmışlardır.
Her kimde bir güzellik, kemal, meziyet, makam ve servet varsa, hepsi Allah’ın ihsanıdır, ikramıdır, lutfudur. Hiç kimse kendi meziyeti ve serveti ile iftihar edemez ve gururlanamaz.
Allah insanı en mükemmel bir şekilde terbiye etmiş, mahlukatın en şereflisi olarak yaratmış, akıl, şuur ve nutuk gibi en büyük nimetler ihsan etmiştir.
Rabbimiz akıl ve idrak vermeseydi hayvandan bir farkımız olur muydu?
Eğer Yüce Allah elimizi kalem tutacak şekilde terbiye etmeseydi, bir ressam resim çizebilir miydi?
Arıyı bal yapabilecek şekilde terbiye eden, ipek böceğini ipek dokuyabilecek biçimde yaratan, ağacı meyve verecek şekilde tanzim eden Allah, insanı da hayırlı işler yapabilecek bir fıtratta ve kabiliyette yaratmıştır. Arı balıyla, ağaç meyvesiyle, tavuk yumurtasıyla iftihar edemeyeceği gibi, insan da meziyetleriyle iftihar edemez, iyilikleriyle gururlanamaz.
"...İnsanın yaptığı kemalat ve iyiliklerde hakkı yoktur; mülkü değildir, onlara güvenemez." (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Bütün aynalarda tecelli eden ışık, Güneş'ten geldiği gibi, insandaki her güzellik de Allah’tan gelmektedir. İnsana düşen, meziyetleriyle ve iyilikleriyle gururlanmak değil, o nimetlerden dolayı Rabbine şükretmektir. İnsana yakışan şöhret değil, tevazudur, kendini methetmek değil, istiğfardır.
"...Çünkü mahlukat mâbûdiyetten uzaklık noktasında müsavi oldukları gibi, mahlukiyet nisbetinde de birdirler." (Lem'alar, 17. Lem'a, 2. Nota)
Allah'tan başka her varlık ibadet edilmekten aynı derecede uzaktır. Zira hepsi mahluk olmada eşittirler. Yani Allah'tan başka her şey yaratılmıştır ve mahlukat sınıfındandır. Zerre de Güneş de insan da melek de mahluktur, Allah’ın eseridir. Zerre veya karınca küçük olduğu için hakir görülemez, Güneş büyük olduğu için ona ibadet edilemez. Mahlukiyet nisbetinde hepsi birdirler.
Bir kitaptaki bir cümle veya kelime diğerlerinin kâtibi olamaz, zira hepsi “yazı olma” noktasında birbirinin misli ve benzeridirler. Kâtip ise, yazı cinsinden olmayan ve bütün yazıları kaleme alan ayrı bir zattır.
Her bir yıldız da sema sayfasında, kudret kalemiyle yazılmış bir kelimedir. Diğer yıldızlarla aynı mahiyeti taşır. Bu yönleriyle, yani yıldız olmaları bakımından bütün yıldızlar birbirinin mislidir ve birbirine eşittir. Bunlardan birinin diğerlerine rab olması düşünülemez.
Bütün ağaçlar ağaç olmakta, bütün canlılar canlı olmakta, bütün cansızlar cansız olmakta ve nihayet bütün mahlukat mahluk olmakta eşittirler. Bunlardan biri diğerlerine rab olamaz.
Ne kadar manevi makam sahibi de olsa, hiçbir insan mahlukiyetten çıkıp uluhiyet kazanamaz. Bu hususta, İki Cihan Serveri (asm) ile herhangi bir insan eşittir. Bu ölçüyü anlamayan ve bilmeyen insanların ekserisi, aciz ve zaif mahlukatı kendine mabud ve ilah ittihaz etmişler.
Mesela, sanat ve nakış olan tabiat ve sebepler, materyalistler tarafından mabud ve ilah kabul edilmişlerdir. Yine Hristiyan ve Yahudiler, mahluk ve kul olan peygamberlerini uluhiyet makamına çıkarıp, dalalete düşmüşlerdir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar