"Kader ve cüz-ü ihtiyarî, İslamiyetin ve imanın nihayet hududunu gösteren, hâlî ve vicdani bir imanın cüzlerindendir. Yoksa ilmî ve nazari değillerdir." İzah eder misiniz?

Soru Detayı
Vicdani ve hâli bir mesele ilimle izah edilebilir mi?
Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Cümle tam olarak şöyledir:

"Kader ve cüz-ü ihtiyarî, İslamiyetin ve imanın nihayet hududunu gösteren, hâlî ve vicdani bir imanın cüzlerindendir. Yoksa ilmî ve nazari değillerdir."(1)

Burada konu cüz’i iradenin varlığını bilmektir.

Varlıkların şekli ve rengi gözle görülür, kokusu burunla, tadı dille alınır, ses kulakla fark edilir; yumuşaklığı ve ısısı dokunmakla anlaşılır. Bazı şeyler ise bu duyulardan hiçbiriyle algılanmaz, akıl ile anlaşılır; yer çekimi, manyetik alan gibi.

Bunların dışında bir de Üstad'ın ifadesi ile "mazhar-ı hissiyat" olan vicdan. İnsan duyuları ve aklıyla bir elmadaki rengi, kokuyu, tadı yumuşaklığını fark ederse de ondaki “güzelliği” vicdanen takdir eder ve o güzelliğe hayran olur, onu verene şükran duyar. Bir müzik parçasındaki sesi kulağımızla duyarız, ama sanatı ancak estetik zevkimizle tadabiliriz. Sesi kulağımızla duyarız ama sesteki sevgiyi, öfkeyi, samimiyeti, riyakârlığı vicdanımızla fark ederiz.

İşte cüz’i irademizin varlığını da vicdanımızla fark edebiliriz. Bazı insanlar günahlarını da kadere yıkma eğiliminde olduklarından, insan iradesini inkâr ederler. Bu bir cerbezedir (demogoji) ve insanın kendini aldatmasıdır. Aynı insan, kendisine bir tokat atanın üzerine hışımla yürür, kendisine hakaret ve haksızlık edeni mahkemeye verir. Bu, o zatın, aklı ve dili ne derse desin, vicdanen o tokatın sorumluluğunun vurana ait olduğunu ve dolayısıyla onun bir iradeye sahip olduğunu kabul ettiğini gösterir. Her insan kendini yokladığında neyi isteyerek yaptığını ve hatalarını vicdanen bilir. İşte irademizin ve seçimimizin vicdanen bilineceğini ifade için bu meselenin vicdani olduğu söyleniyor. Üstad bunu, İkinci mebhasın İkinci vechinde şöyle ifade eder:

“Bizzarure, herkes kendisinde bir ihtiyar hisseder, o ihtiyarın vücudunu vicdanen bilir.”(2)

Mesela, elmanın şekli tarif edilebilir, tartısı ve ölçüsü verilebilir. Fakat elmanın kokusu ve tadı da vardır; bunlar ne ölçülür ne de tartılır. İşte her insanın tattığı, zevkine vardığı kendine has olan bu durum, hâli bir malumattır. Bu hâl ölçülüp tartılamadığı ve başkasına aktarılamadığı için bilimin sahasına girmez ama varlığı da inkâr edilemez.

İşte bu cüz’i irade meselesi vicdani ve hâlîdir derken, iradenin varlığını herkesin kendi vicdanında bariz olarak duyabileceği (vicdanî) ama bunun başkasına aktarılamayacağı anlaşılmalıdır.

İnsan, nefs-i emmaresi cihetiyle, kemâl ve cemâliyle iftihar etmek, kusurlarına ve cinayetlerine ise bahaneler aramak yahut bunları başkasına yüklemek ister. İnsanın kendisindeki güzellikleri ve üstün vasıfları O Cemil-i Zülkemâl’in bir ihsanı olarak bilmemesi ve bunlarla iftihar etmesi gurura yol açar.

Gururun ise çok dereceleri vardır. Kendi emsâline karşı gururlanmakla bir âlime karşı gururlanmak bir olmadığı gibi, bir müçtehide karşı gururlanmakla bir sahâbeye karşı gururlanmak da bir değildir. İşte bu gurur damarı, Ebû Cehil’de Peygamber Efendimize (asm) karşı gurura saparak imandan mahrum olma noktasına varmış; Firavun’da ise daha ileri giderek onu Sultan-ı Ezel ve Ebed’e karşı gururlanmaya, ilâhlık iddiasında bulunmaya kadar götürmüştür.

İşte gurur, sonunda insanı küfre, inançsızlığa kadar götürebileceği için, kader insanın karşısına çıkmakta, bütün meziyet ve güzelliklerin ancak Allah’ın lütuf ve ihsanları olduğunu bildirmekle onu gurur âfetinden kurtarmaktadır. Akl-ı selim sahibi her mü’min bu noktada şöyle düşünmelidir:

Arıyı bal yapabilecek, ipek böceğini de ipek dokuyabilecek istidatta yaratan Hâlık-ı Hakîm, insanı da hayırlı işler yapabilecek fıtratta halketmiştir. Dolayısıyla, insanda görülen bütün iyilik ve güzellikler Cenab-ı Hakk’ın insana o istidadı lütfetmesinin neticesidir. O halde, arı balıyla, ipek böceği de ipeği ile iftihar edemeyeceği gibi, insan da kendi kemâliyle gururlanamaz.

Böyle düşünen bir mümin hem gururdan kurtulur, hem de güzelliklerine bir güzellik daha katmış olur.

Evet, insan işlediği güzel amellerle iftihar edemez ve gururlanamaz. Zira:

“Hasenatı isteyen, iktiza eden Rahmet-i İlahiyye ve icad eden Kudret-i Rabbaniyye’dir. Sual ve cevap, dâi ve sebep ikisi de Hak’tandır.”(3)

Bu hakikati bir misalle izah edelim:

Cenab-ı Hak, nar elde etmemizin yolunu, nar ağacı yetiştirmek olarak takdir etmiştir. Burada nar ağacı sual, nar ise cevap makamındadır; ikisini de yaratan Allah’tır.

Aynı şekilde, O Hakîm-i Ezelî bizlere Kur’ân-ı Kerîm’inde bir takım ibadetleri yapmamızı emretmiş ve o ibâdetlere de çeşitli sevap meyveleri takmıştır. Burada ibadet sual, sevabı ise cevap makamında olup, ikisi de Hak’tandır.

Kendi kemaliyle gururlanan insan, yaptığı fenalıklara sahip çıkmak istemez. Hata ve kusurlara sahip çıkmamak, çocuklarda dahi görülen bir haldir. Bir çocuk, işlediği suçtan sıkılır, onu inkâr etmek yahut başkasına yüklemek ister.

Hâlbuki aklı başında olan bir insan, kusurunu kabul edecek, ondan kurtulmak için gayret göstererek tövbe ile Rabb-ı Rahîm’inin dergâhına iltica edecektir. Kusurunu kabul etmeme hastalığı ilerledikçe sonunda insanı, işlediği günahların mesuliyetini kadere yükleme sapıklığına düşürür.

İşte insanı bu uçuruma düşmekten kurtarmak için, cüz-i ihtiyari karşısına çıkar. İnsan bu cüz-i ihtiyari ile günahlarını kendi arzusuyla işlediğini, kaderin onu zorlamadığını kabul eder; gafletten uyandığında tövbe kapısına yönelir.

İşte, kader ve cüz-i ihtiyari birer hudut olup, sonunda insanı küfre kadar götüren iki yolu kapamış oluyorlar.

​Vicdani ve hâlî bir mesele ilimle izah edilmez, fakat hâl ile vicdan ile anlaşılır.

Dipnotlar:

1) bk. Sözler, Yirmi Altıncı Söz.

2) bk. age., İkinci Mebhas.

3) bk. Sözler, Yirmi Altıncı Söz.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 32.418
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

baybarshan
Maaşallah...
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
m.zbay
Mükemmel ötesi bir açıklama. kesinlikle ilhami vehbi. Maşaallah. Elhamdülillah. Çok istifade ettim. Allah sizden elfü elfi kere razı olsun. Aminnnnnnnnnn
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
risaliyesever

Ben buradaki yazıların kitaplaştırılması arzu ediyorum.

Değerli Kardeşimiz; ileride böyle bir projemiz var, ancak şimdilik imkanımız yoktur. İlginize teşekkür eder, hayırlı günler dileriz. Selam ve dua ile...

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Adem68474

Kader ve cüzi ihtiyarinin 1-İslamiyetin 2-İmanın nihayet hududunu çizmesini ayrı ayrı misalle izah edermisiniz 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)

İslamiyet ile imanı aynı durumda değerlendiriyoruz. 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
karolin

Kader ve cüz-ü ihtiyari, İslamiyetin ve imanın nihayet hududunu gösteren, hâlî ve vicdani bir imanın cüzlerindendir.

Burada "kader ve cüzi ihtiyari" için imanın cüzlerindendir demiş. Halbuki kısaca kader inancında "Hayır ve şerrin Allahtan geldiğine iman etmek var. Cüzi ihtiyariye iman gibi bir durum var mı? 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)
Cüzi irade kaderin önemli bir rüknüdür kim bu rüknü inkar ederse kaderin yarısını inkar etmiş olur. Üstelik cüzi irade ayetle sabittir. 
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
karolin

O zaman altı iman esasında direkt geçmese de, imana dahildir.Kuranda insanın isteklerine, iradesine dair ayetler var. Gerçi cüzi iradeyi reddedenler de var, Cebriye gibi. O zaman onlar iman ehli olmuyor demekki? 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)
Cebriye ayetleri direk inkar etmeyip tevil ettikleri için onlara kafir demek uygun değildir onlar bidat ehlidirler. 
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
karolin

Ayeti tevil edip cüzi ihtiyarı reddetmek nasıl oluyor?

Ehli bida oldukları için, İslam sınıfında olup ehli necat mıdır? 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)
Zahiri anlamda cebri ifade eden ayete dayanıp cüzi iradeyi işaret eden ayetide ona göre tevil ettikleri için ayeti inkar etmiş olmuyor yanlış ve hatalı tevil etmiş oluyorlar. Bidat ehli imanla kabre girmiş ise bidat kadar azap görür sonra cennete girer sonsuz cehennemde kalmaz. 
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
karolin

Teşekkür ederim 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...