"Hadislerle açıklanan hakikatler Kur'an'da neden bildirilmedi ve hadisler hasıl oldu?" diyenlere nasıl cevap verebiliriz? Risaleler ışığında cevap verir misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Evvela, bir şeyin kitabi olması ile işler bitmiyor. Bu kitabiliğin bir de hayata uyarlanması ve tatbik edilmesi gerekir ki, hadisler Kur’an’ın hayata uyarlanmış ve tatbik edilmiş şeklidir. Nasıl okullarda kitabın yanında bir de o kitabı ders verip tatbik edecek hocalar tayin ediliyor, aynı şekilde Kur’an da bir kitaptır, muallimsiz ve muamelesiz olmaz. Şayet bütün insanlar Peygamber (asm) gibi zeki ve fetanetli olsa idi o zaman hadislere ihtiyaç olmayabilirdi, herkes Allah’ın kitabını tam anlar ve uygulardı.

İkincisi, kainatta her varlık nevine, bir emir ve lider tayin etmek Allah’ın değişmez bir kanunudur. Öyle ise insanlık türünün de bir emir ve lidere ihtiyacı vardır ki, peygamberlik bunun en sağlam ve güzel örneğidir. Nübüvvet, inanan insanlarının imamesi ve bir arada olmasını temin eden bir harç gibidir. İmame olmasa inananlar tesbih taneleri gibi her biri bir tarafa dağılır, siyasal ve sosyal birlik olmaz. Allah’ın muradı ise insanların derli ve toplu bir şekilde ibadet ile Allah’a yönelmeleridir. İşte hadisler tevhidi temin ediyor.

"İbadetin dünya saadetine vesile olduğunu izah eden cihetler:"

"Birisi: İnsan, bütün hayvanlardan mümtaz ve müstesna olarak, acip ve lâtif bir mizaç ile yaratılmıştır. O mizaç yüzünden, insanda çeşit çeşit meyiller, arzular meydana gelmiştir. Meselâ, insan, en müntehap şeyleri ister, en güzel şeylere meyleder, ziynetli şeyleri arzu eder, insaniyete lâyık bir maişet ve bir şerefle yaşamak ister..."(1)

Üçüncüsü, İşaratü'l-İ'caz'da belirtildiği gibi insan, bütün hayvanlardan seçkin ve müstesna olarak, acayip ve lâtif bir mizaçla yaratılmıştır. O mizaç yüzünden, insanda çeşit çeşit meyiller, arzular meydana gelmiştir. Meselâ, insan, en seçkin şeyleri ister, en güzel şeylere meyleder, süslü ve estetik şeyleri arzu eder, insaniyete lâyık bir geçim ve bir şerefle yaşamak ister.

Şu meyil ve aruzların gereği üzerine, yiyecek, giyecek ve sair ihtiyaçlarını istediği gibi, güzel bir şekilde tedarikinde çok san'atlara ihtiyacı vardır. O san'atlara tek başına hakimiyeti olmadığından, hemcinsleri ile mesai birlikteliği etmeye mecbur olur ki, her birisi, faklı alanlarda çalışmayla arkadaşına değiş tokuş suretiyle yardımda bulunsun ve bu sayede ihtiyaçlarını temin edebilsinler. Yoksa her insanın kendi ihtiyaçlarını tek başına üretmesi mümkün değildir.

Fakat insandaki şehvet, öfke ve akıl kuvveleri Allah tarafından sınırlandırılmadığı için ve ayrıca insanın kendi iradesi ile maddi ve manevi gelişimini temin etmek için bu kuvveler başıboş bırakıldığından, paylaşmada ve mesaide zulüm ve tecavüzler meydana çıkıyor. Bu tecavüzleri ve zulümleri önlemek için, insanlık, çalışmalarının neticelerini değiş tokuş etmekte adalete muhtaçtırlar.

Lâkin her ferdin aklı, adaleti idrakten âciz olduğundan, küllî bir akla ihtiyaç vardır ki, fertler, o küllî akıldan istifade etsinler. Öyle küllî bir akıl da ancak kanun şeklinde olur. Öyle bir kanun, ancak şeriattır.

Sonra, o şeriatın tesirini, icrasını, tatbikini temin edecek bir merci, bir sahip lâzımdır. O merci ve o sahip de ancak peygamberdir.

Peygamber olan zâtın da, zahiren ve bâtınen halka olan hâkimiyetini devam ettirmek için, maddî ve manevî bir ulviyete ve bir imtiyaza ihtiyacı olduğu gibi, Hâlık ile olan derece-i münasebet ve alâkasını göstermek için de bir delile ihtiyacı vardır. Böyle bir delil de ancak mucizelerdir.

Sonra, Cenab-ı Hakk'ın emirlerine ve yasaklarına itaat ve teslimiyeti tesis ve temin etmek için, Allah’ın azametini zihinlerde tespit etmeye ihtiyaç vardır. Yani her insanın kalp ve gönül dünyasında Allah inancının yerleşmesi ve kökleşmesi gerekiyor. Bu yerleşme ve kökleşme de, ancak inanç ve iman ile olur. Bu inanç ve imana dair hükümlerin takviye edilip geliştirilmesi ve insanın manevi aleminde kökleşmesi de ancak tekrarla yenilenen ibadetle mümkündür.

Özet olarak ibadet, insanın bütün hayatını tanzim edip hal yoluna koyan muazzam İlahi bir iksir ve sistemdir. Ama bu iksir ve sistemi insanlığa ders verip, insanlık içinde kökleşmesini temin eden yegane merci nübüvvet ve onun öğretileri olan hadislerdir. Bu müteselsil olaylar zincirinden bir halka çıksa netice heba olur.

Dördüncüsü, Allah kainatta tasarruf ederken, hem kudretini, hem mükemmel sıfatlarını göstermek için az bir şeyin eli ile çok şeyleri verdirir; bir sayfaya, kitabı sığdırıyor. Tek bir şeye yüzlerce vazife takar.

Mesela, bir karaciğere tıbbın beyanı ile dört yüz vazife takar. Bir ağaç ile tonlarca meyve verdirir. Yüz gramlık göze ciltlerle yazılsa bitmeyen ilim ve hikmet takar. Şayet bunları tersi ile yapsa idi, yani bir karaciğer yerine dört yüz vazife için ayrı ayrı karaciğer veya farklı organlar yaratsaydı, her meyve için bir ağaç yaratsa idi, bahçeden üç beş kilo meyve yemek için, sayısız ağaçlar dikmek gerekecekti.

İşte, kainatta hiçbir şey eşit yaratılmamış. Her vazifeyi görecek ayrı ayrı şeyler yerine, çok vazifeleri görecek bir şey yaratılmış. İnsanlıkta da durum aynıdır. İnsanın bir ferdini, Allah öyle bir donatmış ki, sair türlere bedel yaratmış. Allah, insana çok hissiyat ve cihazlar vermiş ve duygularına sınır koymamış ki, çok makam ve mertebeleri elde edebilsin ve kainatın halifesi ve neticesi olduğunu gösterebilsin. Ta ki, bir insan ile çok mahsulat kaldırsın ve çok maksatları tahakkuk ettirsin.

Allah, her insanı diğer türlerin üstünde yarattığı gibi, insanlar arasında da bazı insanları çok vazifeleri gördürmek için, diğer insanlardan farklı ve üstün vasıflarla donatmıştır. Onun için insanlar arasında kabiliyet ve fazilet noktasında mutlak eşitlik söz konusu değildir. Bir insanın eli ile bütün insanlığı terbiye etmek onun kudretinin şanındandır.

Peygamber Efendimiz (asm)'in hadisleri milyonlarca alim ve evliyaya hem rehber hem mürebbi olarak bir insan ile bütün insanlığı eğitmenin mükemmel cihetini göstermiştir.

Bu ve buna benzer çok latif gerekçeler yüzünden Allah hadisleri devreye sokmuştur diyebiliriz. Yoksa Allah Kur’an’ı bile indirmeden herkesin kafasına ve kalbine hak ve hakikati koyabilirdi. Hikmeti ya da hikmetleri hadisi iktiza etmiştir.

(1) bk. İşaratü'l-İ'caz, Bakara Suresi, 21 ve 22. Ayetlerin Tefsiri

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 3.975
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...