"Hâlık-ı Zülcelal, kâinatta ezdâdı birbirine mezc edip, birbirine mukabil getirip ve birbirine mütecaviz ve müdafi bir vaziyet verip..." cümlesini devamı ile birlikte açıklar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
Kâinatta, "Her şey zıddı ile bilinir." ifadesi mühim bir kaidedir. Bu sebeple kâinatta nisbi birçok hatlar çizilmiş ki, kemalat ve güzellikler bütün derece ve mertebeleri ile bilinip anlaşılsın. Mesela, sıcağın bir mertebesi varken zıddı olan soğuk, müdahale edince binlerce derecesi açığa çıkıyor. Işığın kıymeti ve derecesi karanlığın müdahalesi ile anlaşılıyor. Beyaz siyah ile biliniyor vs...
Şayet bu zıtlar olmasa idi bu gibi kemal ve güzelliklerin kıymet ve mertebeleri anlaşılamayacaktı. Gözümüz önünde durduğu hâlde, fark edemeyecektik ve bilemeyecektik.
Mesela, hava her an içimizde olmasından dolayı, çoğu zaman onun varlığını fark edemiyor, kıymetini takdir edemiyoruz. Bu, havanın kesintisiz bir şekilde bizi sarmasından gelen bir hâldir. Kesik gelse idi onu fark etmemiz kolay olacaktı. Nitekim birkaç dakika havasız kaldığımız zaman kıymetini hemen anlıyoruz. Astım hastalarının hava almak için ne derece zorluk çektiklerine şahit oluyoruz.
İnsan yemeden ve içmeden bir kaçgün yaşayabilir ama hava almadan birkaç dakika bile yaşayamaz. Günde iki veya üç defa yemek yediğimiz için, yemeye başlarken "Bismillah" sonunda da "Elhamdülillah" deriz. Amma yemekten çok daha fazla muhtaç olduğumuz havaya, "Elhamdülillah" demek hiç aklımıza gelmez.
Şeyh Sadi Şirazi şöyle der: " Göğse giren hava hayatı uzatır, çıkan hava vücuda ferah verir. Şu hâlde bir nefeste iki nimet mevcut ve her nimete bir şükür vaciptir." (bk. Bostan ve Gülistan, s. 308)
Cenab-ı Hak, iman nimetini ve sair ikram ve ihsanlarını mümin kullarına bildirmek ve fark ettirmek için, kâfirleri bir kıyas ve zıt olarak karşılarına dikmiş ve rakip yapmıştır. Nasıl sıcak soğuk ile ışık karanlık ile biliniyor ise, Allah’ın ihsan ve ikram ettiği iman ve salih amel nimetleri de küfrün ve isyanın nisbeti ile biliniyor.
Soğuk nasıl sıcağın çok mertebelerini ihsas ettiriyor ise, bu âlemdeki nispi yokluklar da varlık nimetinin mertebelerini ihsas ettirir.
Nefis ve şeytan olmasa idi, kalp ve ruh terakki etmezdi. Atmaca kuşu serçeye musallat edilmeseydi, onun uçma kabiliyeti inkişaf etmezdi. Şer ve çirkinlikler olmasaydı, hayır ve güzelliklerin değer ve kıymeti tam anlaşılmaz, hadsiz dereceleri ve makamları bilenemezdi. İşte bu sebeple Allah zıtları birbiri ile çarpıştırıp karşı karşıya getiriyor.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Yukarıdaki izahınız çok güzel, ancak Üstad bu Dokuzuncu İşaret'in başında, celali ve cemali isimlerin tecellilerinin bu zıtlıkları ve dolayısıyla mücadele kanununu doğurduğunu söylüyor, diye anlıyorum... Celali ve cemali tecelliler neden mücadele etmek zorundadır, hangi özelliklerinden dolayı? Birbirine zıt celali ve cemali tecelli örneği ya da örnekleri verebilir misiniz?
Celal sıfatı kahretmek, cezalandırmak, haşmet ve kibriya anlamlarına işaret ederken cemal sıfatı ise bağışlamak, affetmek, tevazu ve tenezzül ile en hakir mahlukunu muhatap almayı gerektiriyor. Doğal olarak her iki sıfatın tecellileri arasında bir zıtlık oluşuyor.