"Hem mebdei, taassup derecesinde azîmet olsa, nihayeti müsaheleye, ruhsata taraftarsa, nihayeti salâbete müncer olur. Bir kısım Hanbelî, Hanefî gibi." Bu cümlelerin izahı nasıldır?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Hem mebdei, taassup derecesinde azîmet olsa, nihayeti müsaheleye, ruhsata taraftarsa, nihayeti salâbete müncer olur. Bir kısım Hanbelî, Hanefî gibi." (1)

Üstadımız burada sırlı bir mevzuyu izah etmektedir. Bunu da Kur'an-ı Kerim'in bir ayetine müsteniden ifade ediyor.

Rum Suresi 19. ayette buyuruluyor ki; يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ "Allah diriden ölüyü ölüden de diriyi çıkarır." Bu ayete İslam alimleri genellikle bahar ve kış mevsimlerini, zihayatın ölüp tekrar safhalar değiştirerek, başka şeylere evrilmelerini örnek olarak veriyorlar. Fakat Bediüzzaman Hazretleri asrın müceddidi olmak hasebiyle bu ayet-i kerimeden terbiye ile alakalı, içtimai meselelerle ilgili, siyasi meseleler hususunda, ahlaklar mevzuunda ve birçok anlaşılmaz meselelerin izahına kolaylaştıracak istihraçlarda bulunmuştur.

Sualde geçen mevzu da bu istihraçlardan biridir. Ayet-i kerimeye müsteniden, Üstadımız insanların mezheplerine ve mesleklerine yaklaşım şekillerini, münasebetlerini müthiş bir değerlendirmeye tâbi tutmuştur. İnsanların kendi mezhep ve mesleklerine bakışlarının ve muamelelerinin mahiyetleri ve onlardan husule gelen neticelerdeki davranışları arasındaki farkı tespit ederek, insanların sırat-ı müstakim ve istikamet üzere nasıl gidecekleri ile alakalı çok mühim tavsiyelerde bulunmuştur.

Mezkur ayeti sualde geçen Hanefi ve Hanbeli mezhepleri hususunda ölçü olarak nazara alırsak; Üstad'ımızın sualde ifade edilen misalin hakikatını görürüz.

Herhangi bir fikrin veya işin veya bir muamelenin başlangıcı taassup derecesinde azimet olsa, yani o işe ve o mezhebe dahil olanlar, o mezhebin hakikatını ve keyfiyetini hakkıyla idrak etmeden, bilinçsiz ve körü körüne uygulamaya çalışırsa, bu tip insanlara dışarıdan bakanlar, onları o mezhebin ve davanın azimeti ile amel ettiğini zannederler.

Zahiren azimet gibi görünen bu düşünce ve muameleler aslında, o mezhebe girenlerin fikir ve düşünce bazında, körü körüne taklit ve taassubundan gelmektedir. İşte bu tip yaklaşımların ve yaklaşanların sonları maalesef iyi neticelenmemiştir. O taassup neticede o insanları kolaycılığa, üstünkörülüğe, umursamazlığa itiyor. İşte burada galiben taassup derecesinde azimet gibi görünen o hal ve davranışlar, toplumda zahiren ilgi ve alaka toplayıp, itibar gördüğünden dolayı ayetin mantığınca, canlı ve diri gibi görünüyor.

Ancak dikkatle bu tip insanlar ve topluluklar ve meslekler veya mezheplerin sonu kolaycılığa umursamazlığa dönünce, bu defa bu diri ve canlıdan, bu şekilde ölü ve cansız netice çıkıyor. Buna örnek: Hanbelilerdir.

Hanbeli Mezhebi, dört büyük Sünnî fıkıh mezhebinden biridir.

Ancak günümüzde var olan ve Vehhabilik denilen bir akım da Selefilik iddiasındadır. İki yüz yıllık bir maziye sahip olan bu akımın kurucusu Abdulvahhab isminde bir zat olduğu için bunlara Vehhabi adı verilmiştir. Bunlar da Müslümandır. Ancak, zaman ve zemini nazara almadıkları için, birçok yanlışlara giriyor ve onlardan bazıları -bizzat Seleften olan- İmam-ı Azam, İmam Malik ve İmam Şafinin mezheplerini de doğru bulmuyorlar. Rastgele Müslümanları şirkle itham ediyorlar. İmam Ahmed’in ve İbn Teymiye’nin bazı görüşlerini kendilerine uygun buldukları için, bunları kendilerine imam olarak kabul ediyor ve Hanbeli mezhebine bağlı olduklarını iddia ederken, diğer yandan herhangi bir mezhebe bağlı olmanın doğru olmadığını ileri sürmektedirler.

İşte bu Hanbeliler bidâyetleri canlı ve diri olduğu halde, nihayetleri ise cansız ve ölümle neticelenmiştir.

Hanefilere gelince, Hanefi mezhebi mahiyeti itibarıyla, diğer mezhepler ile mukayese edildiğinde ruhsatı nazar almış ruhsat merkezli bir mezheptir. Yani mezhep bidayetinde azimetten ziyade biraz suhulet, kolaydan dini yaşama, amelleri ifa etme esasıyla başlamasına rağmen, bugünkü Hanefilerin dini yaşamalarına, amellerine, ibadetlerine baktığımızda, diğer mezheplere göre daha itinalı hassasiyetli ve daha hürmetli davranışlar olarak neticelenmiştir. Buradan da bakılsa, başlangıç ölü gibi veya cansız veya "Bu şekilde yaklaşımla din kurtarılabilir mi?" mantığı var iken, bugün veya tarih boyu dine olan en fazla hassasiyet hürmet ve itibar, Hanefilerde tahakkuk etmiştir. Tarihler bunun şahididirler.

Evet, baskı ve zorlama, mahiyeti itibarıyla insanların neticede hoş görmemelerine hatta isyanlarına sebep olduğu gibi, meseleleri biraz iradeye bırakıp, ihtiyar elden almadan, basitten kemale doğru, kademeli ve hazımlı telkinat ise, netice itibariyle o insanları azimete, hassasiyete sevk etmektedir.

Özet olarak ifrat tefrite, tefrit de ifrata gebedir. Aşırılıklar daima zıddına dönüşür, bu kainatın değişmez bir kanunudur. Öyle ise her inancımızda ve işimizde ifrat ve tefrite kapılmamak için istikamet ve vasat yolu olan ehlisünnete yapışmalıyız. Ehl-i sünneti kendimize rehber ve model yapmalıyız.

Üstadımız aynı manayı başka ifadelerle şöyle ortaya koymuştur:

"Sevâd-ı âzama ittibâ edilmeli. Ekseriyete ve sevâd-ı âzama dayandığı zaman, lâkayt Emevîlik, en nihayet Ehl-i Sünnet cemaatine girdi. Adetçe ekalliyette kalan salâbetli Alevîlik, en nihayet az bir kısmı Râfızîliğe dayandı."(2)

Dipnotlar:

(1) bk. Sünuhat.
(2) bk. Mektubat, Hakikat Çekirdekleri, 76.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 5.519
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

karakan
Üstadımız hayatı,sebebi hilkati,insanda ki fıtratı, sosyal hayatın düsturlarını ne kadar güzel tespit edip, keşfetmiş Allah'ın izniyle..bu hadiseler hepimizin her gün şahit olduğu hadiseler ama bunu böyle iki kelimeyle ifade edebilmek,delile ihtiyacı omayan Üstadımızın büyüklüğüne ne güzel bir delil.Güneş her gün hepimizin üzerine doğuyor ama onu fiziki kanunlarıyla görebilen ,kainattaki durumu ve alakasıyla görebilen çok az insanın olması gibi.Üstadımız hayata çok farklı bi yerden bakmış Allah'ın izniyle...
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
sami
"Hem mebdei, taassup derecesinde azîmet olsa, nihayeti müsaheleye; ruhsata taraftarsa, nihayeti salâbete müncer olur. Bir kısım Hanbelî, Hanefî gibi."
Bu kısmı ben şöyle anlıyorum:
Bir kısım Hanbeli'nin mebdeinde taassup derecesinde azîmet vardı bu bir zaman sonra müsaheleye dayanmıştır. Bir kısım Hanefi başta ruhsata taraftarken sonunda salebete müncer olmuştur.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...