"Hem mesela, Asa-yı Musa gibi çok hikmetleri ve faideleri bulunan kıssa-i Musa’nın (a.s.) ve sair enbiyanın kıssalarını çok tekrarında,.." Devamıyla izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Hem mesela, Asâ-yı Musa gibi çok hikmetleri ve faideleri bulunan kıssa-i Musa’nın (a.s.) ve sair enbiyanın kıssalarını çok tekrarında, risalet-i Ahmediyenin hakkaniyetine bütün enbiyanın nübüvvetlerini hüccet gösterip, 'Onların umumunu inkâr edemeyen, bu zatın risaletini hakikat noktasında inkâr edemez.' hikmetiyle..." (Şualar, On Birinci Şua, Onuncu Mesele)
Peygamberlerin hepsi aynı dava üzerine hareket eden bir ağaç gibidir. Bu nübüvvet ağacının kökü ve gövdesi mazide gelip geçen peygamberler, meyvesi ise son peygamber olan Hz. Muhammed (asm)'dir. Geçmişte gelmiş olan bütün peygamberlerin hayat hikâyeleri ve gösterdiği delil ve mu’cizeler Peygamber Efendimizin (asm) davasına bir delil, bir istinatgâh ve sağlam birer kök oluyorlar.
İnsanlık tarihinin mühim bir kısmını peygamberler teşkil etmektedir. Öyle ki takvim bile Hazret-i İsa (as)’ın doğumuna göre tanzim edilmiştir. Bu da gösteriyor ki nübüvvet mefhumu köklü ve sağlam bir esasa dayanıyor. Hazret-i Muhammed (asm) nübüvvet davasında yalnız ve daha önce hiç misali olmayan tuhaf bir iddia içinde değildir.
"Herkes her vakit bütün Kur’ân’ı okumaya muktedir ve muvaffak olamadığından, her bir uzun ve mutavassıt sûreyi birer küçük Kur’ân hükmüne getirmek için, ehemmiyetli erkân-ı imaniye gibi o kıssaları tekrar etmesi, değil israf, belki mukteza-yı belâğattır ve hâdise-i Muhammediye, bütün benî Âdemin en büyük hadisesi ve kâinatın en azametli meselesi olduğunu ders vermektir." (bk. age.)
Kur’an’ın her bir uzun ve orta sûresi küçük birer Kur’an hükmünde nazil olmuştur. Bu yüzden, bu surelerde Kur’an’ın esas konuları ve davaları tekrar edilip te’yid edilmektedir. Bahusus Hz. Musa (as)’ın kıssası her bir sûrede başka cihetleri ile beraber tekrar edilerek bu sûreler küçük birer Kur’an hükmüne getirilmiştir. Hususan da Hz. Muhammed (a.s.m)'ın nübüvvetinin hak olduğuna dair mükemmel dersler ve deliller vardır.
Kıssa-ı Musa öyle öyle ihatalı ve tesirli bir kıssa ki, hem imanın esaslarını ders veriyor hem de içtimaî ve siyasî mevzular hakkında ipuçları sunuyor. Ayrıca hukuk sistemi ile alakalı temel düsturları ihtiva ediyor. Bu yüzden, bu kıssa Kur'an'da büyük ve orta sûrelerde tekrar ediliyor.
Herkes Kur’an’ın bütününe vakıf olamaz, ama bir sûresine hâkim ve vakıf olabilir. Bu yüzden, Kur’an’ın her uzun ve orta sûreleri küçük birer Kur’an gibi tanzim edilmiştir.
“Kıssa-i Mûsâ gibi bazı hâdisat-ı cüz’iyenin tekrarı, o hâdisenin büyük bir düsturu tazammun ettiğine işârettir.” (Mesnevi-i Nuriye)
Kur’an-ı Kerimde Hz. Musa’nın (as.) kıssası birkaç sûrede tekrarlanmıştır. Ancak, bu kıssa her bir sûrede ayrı bir maksat için zikredildiğinden bu tekrarlar, hakikatte, tekrar ve kusur sayılmazlar. Bunlardan bir kaçını şöyle sıralayabiliriz:
Birçok peygamber gibi Hazret-i Mûsâ’nın da mu’cizelerine zamanın müşrikleri sihir demişlerdir. İşte, Hazret-i Mûsâ’nın âsasının sihirbazların bütün sihirlerini yutmasına Firavun ve etbaının sihir demeleri, Peygamber Efendimize (asm.) yapılan bu sihir isnadının Hazret-i Mûsâ’ya da yapıldığını hatırlatmaktadır.
İlahlık iddiasında bulunan kibir timsali Firavun’un akıbeti nazara verilmekle, İslâm’a karşı çıkan müşriklerin de akibetlerinin hezimet ve mağlubiyet olacağı, hakkın batıla mutlaka galip geleceği müjdelenmekte, mü’minlere ümit ve teselli verilmektedir. Bu teselliye, sadece sahabeler değil, tazyik ve zulme maruz kalan bütün mü’minler muhtaçtırlar.
Hz. Mûsâ’nın (as.) Hazret-i Hızır’la yaptığı seyahatin nakledilmesi, kader konusunda çok mühim mesajlar vermekte, Hazret-i Mûsâ aleyhisselâmın dahi bilemediği ve Hz. Hızır’dan ders almaya ihtiyaç duyduğu bu gibi İlâhî sırlarla mü’minlerin fazla meşgul olmamaları, bilhassa belâ ve musibetler karşısında kadere itiraz yoluna gitmeyip Allah’ın hikmetine ve rahmetine itimad etmeleri ders verilmektedir.
Hazret-i Mûsâ’nın Firavun’un sarayında büyüyüp yetişmesi, Cenâb-ı Hakk’ın, dilerse, fâcir ve kâfirleri bile dine hizmet ettireceği hakikatine en güzel bir misaldir.
“Allah size yardım ederse size galip gelecek kimse olamaz.” (Al-i İmran Suresi, 160) ayet-i kerîmesindeki hakikat dersine Hazret-i Mûsâ’nın Firavun’a galip gelmesi en büyük bir numunedir ve Müslümanların en zor şartlarda bile ümitsizliğe düşmelerine gerek olmadığının en müessir bir dersidir.
Hazret-i Mûsâ’nın Allah’ı görme talebine karşı “Sen beni göremezsin” buyurulması, Allah’ın bu âlemde görülemeyeceğini ders verir. Üstad Hazretleri, Peygamber Efendimizin (asm.) “Miraç yoluyla beka âlemine girdiğini” ve Cenâb-ı Hakk’ı bu dünya âleminde değil, o beka âleminde gördüğünü beyan ediyor. Demek oluyor ki, Hazret-i Mûsâ’nın (as.) görme talebinin yerine gelmemesi o büyük mazhariyete bu dünyada kavuşmak istediği içindi.
Bu kıssadaki çok mühim bir ders de, Firavun’a yumuşak sözlerle tebliğ yapılmasının emredilmesidir. Cenâb-ı Hak, İlahlık iddiasında bulunan bir düşmanına bile iki peygamberini birlikte gönderiyor ve ona iman ve tevhidin tebliğ edilmesini istiyor. Ve bu tebliğin de yumuşak bir şekilde yapılmasını bilhassa emrediyor.
İşte, Kıssa-yı Mûsâ’da böyle daha nice hakikat derslerinin verilmiş olması, bu kıssanın tekrarını kusur tevehhüm edenlerin aldandıklarını ve bu tekrarların da son derece hikmetli olduğunu gösterir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü