"Herkes gibi fıtratımdaki fıtrî aşk-ı bekà, birden zevâle karşı isyan edip galeyana geldi." Buradaki "isyan" kelimesini nasıl anlamalıyız?
Değerli Kardeşimiz;
"Herkes gibi fıtratımdaki fıtrî aşk-ı bekà, birden zevâle karşı isyan edip galeyana geldi. Ve muhabbet ve takdirle pek çok alâkadar olduğum ehl-i kemâlât ve meşahir-i enbiya ve evliya ve asfiyanın sönmelerine ve mahvolmalarına karşı mahiyetimdeki rikkat-i cinsiye ve şefkat-i nev’iye dahi kabre karşı tuğyan edip feveran etti."(1)
Ebedî yaşama arzusu ve aşk-ı beka ile yok olma durumu taban tabana zıt iki durumdur. İki zıddın bir arada olması ise, fıtrat bakımından mümkün değildir. Âdetullah açısından sıcakla soğuk aynı anda bir arada nasıl olamıyor ise, beka aşkı ile zevalin de bir arada olması mümkün olamıyor.
Dolayısı ile beka aşkı ile donatılan ve kalbine ebedî yaşama arzusu konulan insanın, zevale karşı isyan ve galeyan etmesi gayet normal bir durumdur.
Ayrıca insanın fıtratı iman, marifet ve ibadete muvafık yaratıldığı gibi, isyan, inkâr ve galeyana da müsait olarak yaratılmıştır.
Kâinattaki bütün güzellik ve mükemmellikler, Allah’ın sonsuz cemal ve kemalinden nebean eden küçük birer cilve ve tecellidir. Eğer ebedî bir âlem olmazsa, kâinatta tezahür eden bütün cemal ve kemaller fani olmaları ciheti ile âdileşip çirkinleşir, hikmetsiz ve mânasız kalırlar. Çünkü insan, meftun ve müptela olduğu cemal ve kemalin sonsuz yokluk kuyusunda kaybolmasını istemez. Şayet o cemal ve kemaller yokluk ve hiçlik çukurunda kayboluyor ise, ayının ulaşamadığı üzüme koruk demesi gibi, kâfir de o cemal ve kemali inkâr eder. Oradaki o cüz’î cemal de kaybolup gitmiş olur, hatta kalbi o cemalin arkasından çok acı çeker.
Cenab-ı Hakk’ı Mucib, Rahim, Hakîm, Kerim, Âdil gibi isimleri, âhiretin varlığını iktiza ediyorlar.
Meselâ; Mucîb, Allah’ın esmâ-i hüsnasındandır. Kelime olarak “icabet eden, uyan ve kendisinden istenilen suali cevaplandıran, karşılık veren” mânâsındadır. Kâinatta her bir mahlûkun, hal dili ve kal dili ile istediği her şeye karşılık ve cevap veren, şefkati sonsuz Allah’tır. En hakir bir mahlûkun duâsını işitip icabet eden, en basit ihtiyacını yerine getiren Allah, bütün insanların beka ve ebedî saadet duâlarını işitmemesi ve icabet etmemesi düşünülemez. Sivrisineğin sesini işitip, gök gürültüsünün sesini işitmemesi mümkün mü?
İşte bu “Mucib” ismi insanın öldükten sonra ebedî bir hayata kavuşmasını icab ediyor. Mahlûkatın ebedî olarak yokluğa ve hiçliğe atılması, bu isimle asla bağdaşmaz.
Rahim: Rahmet edici, merhamet eyleyen. Kullarını muhafaza eden, bağışlayan. Rahmet ve merhamet sahibi, şefkat eden, gufran sahibi demektir. Kur'an-ı Kerim'de bu isim iki yüz yirmi defa zikredilir. Allah’ın güzel isimlerindendir. Rahim ismine “mü’minleri lütfuyla cennete, kâfirleri de adliyle cehenneme koyan” şeklinde mânâ verilmektedir.
Mucîb ismi, âhiretin varlığını nasıl icabediyorsa, aynı şekilde Allah’ın “Rahîm” ismi de ebedî bir âlemin varlığını iktiza eder. Zira sonsuz rahmeti kâinatta tecellî eden bir Zât’ın, mahlûkatını yokluğa ve hiçliğe atması düşünülemez. Bu Allah’ın “Rahîm” ismi ile bağdaşmaz, O’nun sonsuz şefkati buna asla müsaade etmez.
Allah’ın nihayetsiz şefkatinden bir pırıltı almış bir anne, yavrusu için hayatını feda ederken; nasıl olur da sonsuz bir merhamet sahibi olan Cenâb-ı Hak, mahlûkatını ebedî bir hiçliğe ve yokluğa atar?
Hakîm: Hikmetle tasarruf eden, bütün iş ve emirleri hikmetli ve yanlışsız olan demektir. Allah bu isminin muktezası olarak bütün kâinatı ve mahlûkatı hikmetli ve faydalı olarak yaratmıştır. Bir ağaca dalları ve çiçekleri adedince menfaat ve faydalar takmıştır. Bir âzâya yüzlerce vazife ve hikmetler takarak “Hakîm” isminin mânâsını ve tecellisini şuur sahiplerine izhar ve ilan etmiştir.
Sonsuz hikmeti, eserleri ile sabit olan Allah’ın, âhireti getirmemesi, insanları yokluk ve hiçlik kuyusuna atması Hakîm ismi ile bağdaşmaz. Yani “Hakîm” ismi ve hikmet mânâsı âhiretin varlığını iktiza edip istiyor. Âhiret olmazsa her şey hikmetsiz olur. Allah ise hikmetsiz iş yapmaktan mukaddes ve münezzehtir.
Dünya, âhiretin bir vitrini ve numunesidir. Allah’ın isim ve sıfatlarına işaret ediyor, ama tam mazhar olamıyor. Halbuki bütün isim ve sıfatlar sonsuz olarak tecelli etmek ister ki, bu da ancak ebedî olan ahirette tahakkuk edecektir. Meselâ, insanın kalbine beka duygusunu verip, bu duyguyu tatmin edecek olan sonsuz bir âlemi icad etmemek Allah’ın sonsuz hikmeti ile bağdaşmaz. Öyle ise Hakîm ismi âhiretin varlığını iktiza ediyor.
Gözü verip, gözün göreceği manzaraları yaratmamak nasıl hikmetsizlik ise, gözün yok olmaya ve hiçliğe mahkûm olması da aynı derecede hikmetsizlik olur. Hikmete uygun olan ise, gözün cennette ebedî manzaraları, ebedî olarak seyretmesidir.
Allah’ın “Adl”ismi de kâinattaki sonsuz tecellilerle hem Allah’ın varlığını hem de âhiretin varlığını ispat eder. Zira bu dünyada mazlum hakkını almadan, zâlim de cezasını çekmeden ölüp gidiyorlar. Hâlbuki sonsuz adalet bu haksızlığa müsaade etmez. Demek ki bunların hesabının görüleceği başka bir diyar vardır. Yani Allah’ın sonsuz adâleti âhiretsiz olmaz. Demek Adl ismi varsa, âhiret de var demektir.
(1) bk. Şualar, İkinci Şua, Birinci Makam.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü