"Ölümde en zâlimlerin ve en mazlumların bir tarzda gitmelerindeki âkıbetsiz bir dehşetli haksızlığa, adaletsizliğe ve hikmetsizliğe hiçbir vechile müsaade etmezler..." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Ölümde en zâlimlerin ve en mazlumların bir tarzda gitmelerindeki âkıbetsiz bir dehşetli haksızlığa, adaletsizliğe ve hikmetsizliğe hiçbir vechile müsaade etmezler diye, Hakîm ve Hakem ve Adl ve Âdil isimleri bizim sualimize kat’î cevap veriyorlar."

Adl ismi, kâinattaki sonsuz adalet tecellisi ile hem Allah’ın varlığını ispat eder hem de ahiretin varlığını iktiza eder. Zira bu dünyada mazlum hakkını almadan zalim de cezasını çekmeden eşit bir şekilde ölüp gidiyorlar. Hâlbuki mutlak adalet sahibi olan Allah bu haksızlığa müsaade etmez. Herkesin yaptıklarının hesabının görüleceği başka bir diyarın olduğu sonsuz adalet noktasından anlaşılır.

Adalet: Her hak sahibine hakkını vermek ve her şeyi hikmet ve maslahata uygun olarak yerli yerine koymak demektir. Adâletin zıddı ise zulümdür.

Cenâb-ı Hak nihayet derecede âdildir.

Şimdi şu âleme bakıyor ve görüyoruz ki, bütün mahlûkatın erzak ve teçhizatı lâyık-ı veçhiyle veriliyor. Hiçbir mahlûk unutulmuyor ve karıştırılmıyor. Bir sineğe kartal kanadı takılmadığı gibi, bir kartala da sinek kanadı takılmıyor. Her varlığın hangi cihazlara ihtiyacı varsa, o cihazlar ile teçhiz ediliyor. İşte her şeye hassas mizanlarla ve mahsus ölçülerle vücut vermek, sûret giydirmek, her şeyi yerli yerine koymak, en münasip cihazlarla teçhiz etmek ve her hak sahibine istidadı nisbetinde hakkını vermek, nihayetsiz bir adâlet ile iş görüldüğünü ispat eder.

Adaletin bir ciheti de mazlumların intikamını zâlimlerden almaktır. Adâletin bu mânâsıyla da tarih sayfaları zâlimlerin feci akıbetleriyle doludur. Firavunlar, Nemrutlar, Karunlar gibi nice zâlimlere Âdil ismi ile semavî tokatlar vurulmuş ve mazlumların hakları onlardan alınmıştır.

Şu var ki, bu dünya adâletin bu tecellisine hakkıyla mahal olamamakta ve adâletin bu tecellisi başka bir âleme bırakılmaktadır.

Acaba hiç mümkün müdür ki, böyle en küçük bir mahlûkun, en küçük bir hakkını muhafaza edip onun imdadına koşan bir adâlet; insan gibi en büyük bir mahlûkun hukukunu muhafaza etmesin ve muhafaza etmemekle adâletini hiçe indirsin?

Hâlbuki hakikî adâlet ister ki, mazlumun hakkı zâlimden alınsın ve şu küçücük insan, küçüklüğü nisbetinde değil; belki cinayetinin büyüklüğü, mahiyetinin ehemmiyeti ve vazifesinin azameti nisbetinde bir mükâfat ve ceza görsün. Bütün bunlar da ancak âhiretin gelmesi ile mümkündür.

Hakîm hikmetli iş yapan demektir. Allah “Hakîm” isminin muktezası olarak bütün kâinatı ve mahlûkatı hikmetli ve faydalı olarak yaratmıştır. Bir ağaca dalları ve çiçekleri adedince menfaat ve faydalar takmıştır. Bir âzâya yüzlerce vazife ve hikmetler takarak “Hakîm” isminin mânâsını ve tecellisini şuur sahiplerine izhar ve ilan etmiştir.

Sonsuz hikmeti, eserleri ile sabit olan Allah’ın, âhireti getirmemesi, insanları yokluk ve hiçlik kuyusuna atması Hakîm ismi ile bağdaşmaz. Yani “Hakîm” ismi ve hikmet mânâsı âhiretin varlığını iktiza edip istiyor. Âhiret olmazsa her şey hikmetsiz olur. Allah ise hikmetsiz iş yapmaktan mukaddes ve münezzehtir.

Gözü verip, gözün göreceği manzaraları yaratmamak nasıl hikmetsizlik ise, gözün yok olmaya ve hiçliğe mahkûm olması da aynı derecede hikmetsizlik olur. Hikmete uygun olan ise, gözün cennette ebedî manzaraları, ebedî olarak seyretmesidir.

Hakem de haklı ile haksızı ayırt edip gereğini yapan demektir ki, bu iki ismin manası yukarıda ifade ettiğimiz sonsuz adaleti ve onun muktezası olan ahiretin varlığını ve hesap gününü iktiza ediyorlar. Yani Hakîm, Hakem ve Adl isimleri, zalim ile mazlumun eşit bir şekilde ölüp yok olmalarını kabul etmezler. Bu yüzden, zalimi cezalandırmak, mazlumu da mükâfatlandırmak için cennet ve cehennem zaruridir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 3.704
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...