Hikmet-i Kur’âniyede düstur-u cidal yerine düstur-u teavün esas alınıp; hayatın bir mücadele değil bir yardımlaşma olduğu nazara veriliyor. Hâlbuki ekolojide canlılar arasında yardımlaşmadan çok mücadele nazara çarpmaktadır?
Değerli Kardeşimiz;
Külliyat'tan insanla alakalı bir tespit:
“İnsan şu kâinat ağacının en son ve en cemiyetli meyvesi,..”(1)
Bu âlemde hemen gözümüze çarpan ilk yardımlaşma, sema ile arz arasındaki yardımlaşmadır. İnsan ve bütün canlılar bunların ortak mahsulleri gibidirler.
Güneş gözlere ışık saçmakta, hava unsuru bütün canlıları teneffüs ettirmekte, yerküresi sırtında taşıdığı bu canlılar için mevsimleri dolaşmaktadır. Bütün bu faaliyetler birer yardımlaşma misalidir.
Elementlerin her biri taşıdığı özelliklerle canlıların yardımına koşmakta ve bu unsurlar canlıların menfaati için adeta el ele verip birlikte çalışmaktadırlar.
Hayatı “cidal” kabul edenlere Üstad Hazretleri şöyle hitap eder:
"Ve Hâlık-ı Kerim’in kerem düsturlarından ve erkân-ı kâinatta kemal-i itaatla imtisal edilen düstur-u teavünle, nebatat hayvanatın imdadına ve hayvanat insanların yardımına koşmasından tezahür eden o umumî kanunun rahîmane, kerimane cilvelerini cidal zannedip, 'Hayat bir cidaldir.' diye ahmakane hükmetmişsin.”
"Acaba o düstur-u teavünün cilvesinden olan zerrat-ı taamiyenin, kemal-i şevk ile beden hüceyrelerinin gıdalandırılması için koşmaları nasıl cidaldir? Nasıl bir çarpışmaktır? Belki o imdat ve o koşmak, Kerîm bir Rabbin emriyle bir teavündür."(2)
İnsan kâinatın meyvesi olduğu için, bütün âlemde hükmeden bu yardımlaşma kanununun bir misali de insanda teşhir edilmiştir. Parmaklar arası yardımlaşma, iki el arasındaki yardımlaşma, yürüyen kişiye gözün yol göstermesiyle sergilenen yardımlaşma, iç organlar arasındaki harika yardımlaşma, akılla hafıza arasındaki yardımlaşma dikkate alındığında, insan vücudunda yardımlaşmanın sayılamayacak kadar misallerine şahit olunur.
Hayatı mücadele sananları aldatan tek nokta, hayvanlar arasındaki rızık mücadelesidir. Cenab-ı Hak bir takım hayvanlarına rızık olarak bitkileri tayin ederken, bir başka grubu da etle beslenir şekilde yaratmıştır. Bu Allah’ın büyük bir ihsanı ve harika bir hikmetidir. Hayvanların hepsi bitkiyle beslenseler, eti yenilmeyen hayvanların cenazeleri yeryüzünü kaplayacaktı ve Üstad'ın ifadesiyle,
“... bizi bu vatan-ı dünyevîmizden kaçıracaklardı.”(3)
Her nefis ölümü tadacağına göre, birçok hayvanların ölümü tatmalarına da onlarla beslenen diğer bir canlı türü memur edilmiş gibidir. Açlık ile harekete geçen bir kaplan, vadesi yetmiş bir ceylanı yakalayıp yemekle hem Allah’ın “Rezzak” isminin bir cilvesini izhar etmiş, hem de “Mümit” isminin tecellisinde bir vazife yapmıştır.
Mezbahalarda, tavuk ve balık üretme çiftliklerinde her gün sayılamayacak kadar canlının hayatına son veren insanoğlunun, aslanlara ve kaplanlara söyleyeceği fazla bir sözü olmasa gerektir.
Dipnotlar:
(1) bk. Şualar, On Birinci Şua (Meyve Risalesi), Yedinci Mesele.
(2) bk. Lem’alar, On Yedinci Lem'a.
(3) bk. a.g.e., Otuzuncu Lem'a, Birinci Nükte.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü