"Belki o imdat ve o koşmak, Kerim bir Rabb'in emriyle bir teavündür." cümlesini açıklar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
"Ey ikinci bozuk Avrupa! Senin çürük ve esassız esaslarının bir kısmı şunlardır ki: 'En büyük melekten en küçük semeğe kadar her bir zihayat kendi nefsine maliktir ve kendi zatı için çalışır ve kendi lezzeti için çabalar. Onun bir hakk-ı hayatı var. Gaye-i himmeti ve hedef-i maksadı, yaşamak ve bekasını temin etmektir.' diyorsun. Ve Hâlık-ı Kerim'in kerem düsturlarından ve erkân-ı kâinatta kemal-i itaatla imtisal edilen düstur-u teavünle, nebatat hayvanatın imdadına ve hayvanat insanların yardımına koşmasından tezahür eden o umumi kanunun rahîmane, kerimane cilvelerini cidal zannedip, 'Hayat bir cidaldir.' diye ahmakane hükmetmişsin. Acaba o düstur-u teavünün cilvesinden olan zerrat-ı taamiyenin, kemal-i şevk ile beden hüceyrelerinin gıdalandırılması için koşmaları nasıl cidaldir? Nasıl bir çarpışmaktır? Belki o imdad ve o koşmak, Kerim bir Rabb'in emriyle bir teavündür."(Lem'alar, On Yedinci Lem'a.)
Burada Allah’ın mahlukatına olan ikramı, ihsanı, şefkati ve keremi nazara veriliyor. Bu o kadar açık ve net görülüyor ki, âdeta bütün kâinat kerem düsturu üzerine hareket ediyor gibidir. Böyle bir hakikat meydanda iken, kâinatta çarpışma, çatışma ve mücadele hükmediyormuş gibi düşünmek ve "Hayat cidaldir." demek ahmaklıktan başka bir şey değildir.
İnsanın azaları arasındaki uyum ve yardımlaşmadan tut, ta galaksiler arasındaki uyum ve yardımlaşmaya varana kadar her şey, kâinatta bir keremin, bir yardımlaşma ve dayanışmanın olduğunu gösteriyor. Yani "Hayat mücadele ve kavgadan ibarettir." hükmünü bütün kâinat hâl dili yalanlayıp tekzip ediyor.
Üstad Hazretleri hayatın bir cidal değil, yardımlaşma olduğuna dair çok harika misaller vermektedir. Bitkilerin hayvanların imdadına, hayvanların insanların yardımına, gıda maddelerinin beden hücrelerinin imdadına koşmalarına mücadele denilemeyeceği güzelce beyan etmiştir.
“Hayat cidaldir” diyen adamlar, elementler arası yardımlaşmadan, Güneş ile Ay, Ay ile dünya, bulutla toprak, atmosferle ciğerler arasında açıkça görülen ve sayılamayacak kadar yardımlaşma örneklerini küfrün o karanlık perdesiyle göremez, sadece bir aslanın ceylanı parçalamasına bakarak hayatın bir mücadele olduğunu iddia ederler ve bu canavar ruhunu kendi hemcinslerini parçalamakta esas tutarlar. Düşünmezler ki, aslanların ve diğer yırtıcı hayvanların güç ve kuvvetlerine rağmen ceylanın nesli tükenmemiş, artmaya devam etmiştir. Ve insana koyunu veya tavuğu kesip yemesini helal kılan Allah, aslana da ceylanı helal kılmıştır.
Konunun hikmet yönüne bir de şöyle nazar edelim: Aslanlar, kurtlar, çıtalar ve onlar gibi et yiyen hayvanlar olmasaydı, bütün hayvanlar âleminin cenazeleri ortada kalıp, kokuşsaydı daha mı iyi olacaktı?
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
"Daima kavî zaifi ezmek, hayvanların birinci düstûr ve kavânin-i esasiyesindendir." İfadesi ile zahiren zıt değil mi?
Buradaki ifade, kainatın genel geçer kanunu olan kerem ve yardımlaşmanın yanında gerek besin zinciri, gerek ekolojik denge, gerek imtihan, gerek kuvve halinde olan kabiliyetlerin gelişip inkişaf etmesi gibi birçok hikmet açısından bir parça mücadeleye ve cidale müsaade edilmiştir. Öyle olmasa hayat yeknesak ve monoton kalıp, birçok kemal ve güzelliklerin dereceleri açığa çıkamazdı.
İnsanın nefsi ile mücadele edebilmesi için nefse biraz öfke, kin, nefret ve benzeri duygu dozajları verilmiştir; bunlar olmasa insanın kuvve halindeki kabiliyetler inkişaf etmezdi. Bu havyanlar açısından da böyledir. Kurda pençe, diş ve parçalama yeteneği verilmese ekolojik denge bozulur, hayvanlar alemi perişan olurdu. Bizim vahşet ve kavga gibi gördüğümüz hadisenin arka cephesinde yine merhamet ve kerem prensipleri caridir.
Hadiseye yüzeysel bakarsak, kurt vahşi yapısı ile kavgayı temsil ediyor. Ama olaya derinlemesine bakacak olursak, kurdun vahşi gibi görünen yapısı kerem prensibinin dolaylı bir izdüşümü oluyor.
Üstadımız bu paragrafta insan yaratılışında bulunan menfi duyguları vahşi hayvanlara benzetiyor. Bu paragrafta makam, baskıcılığın izah edilmesi olduğu için, hayvanatın vahşi yapısına sadece örnek olmak ve yüzeysel olarak bakılıyor. Şayet makam kerem düsturunun izah edilmesi olsa idi, olay farklı izah edilirdi.