"İfâ-yı vaad ise hem bize, hem her şeye, hem kendisine, hem Saltanat-ı Rububiyetine pek çok lâzımdır." Ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
"...İfâ-yı vaad ise hem bize, hem her şeye, hem kendisine, hem Saltanat-ı Rububiyetine pek çok lâzımdır. Hulfü’l-vaad ise, hem izzet-i iktidarına zıttır, hem ihata-i ilmiyesine münafidir. Zira, hulfü’l-vaad ya cehilden, ya aczden gelir."(1)
Burada geçen “kendisine” kelimesini “esmâ-i İlahiye” olarak anlamamız gerekiyor. Zira Ğaniyy-i Mutlak ve Samed olan Allah’ın zâtı hiçbir şeye muhtaç olmadığı gibi, zâtî isimleri de öyledir. Yani, Ehad, Vahid, Kadîm, Bâki gibi isimleri için de mahlûkatın olup olmamaları arasında fark yoktur.
Ancak Halık ve Rezzak gibi fiili isimlerin ve Latif, Kerim gibi şuunata taalluk eden isimlerin tecelli istemeleri onların mahiyetlerinin muktezasıdır, bir ihtiyaç olarak düşünülmemelidir.
“...Hem esma-i İlahiyenin iktiza ve istilzam ettikleri hâlâtı gösteriyor ki mesela Rahîm ismi şefkat etmek ister, Rezzak ismi rızık vermek iktiza eder, Latîf ismi lütfetmek istilzam eder...”(2)
Saltanat-ı Rububiyet, bütün âlemleri ancak Allah’ın terbiye ettiğini ifade eder. “İnsan kâinat ağacının en son ve en mükemmel meyvesi” olduğundan, bu kâinattaki terbiye fiilleriyle insanın çok yakın ilgisi vardır. Yine insanın mahiyeti itibariyle ebedîyetle de alâkası vardır.
“... Bu insan ebed için halkedilmiş ve ebede gidecektir. Bu dünya ona bir misafirhanedir ve âhiretine bir intizar salonudur.”(3)
Arza halife olarak yaratılan insana, iman ve salih amel şartıyla cennet vaad edilmiştir. Bu vaadin yerine getirilmesini Saltanat-ı Rububiyet iki cihetle ister:
Birisi: Onuncu Söz'ün başında ifade edildiği gibi, her saltanat kendisine hizmet edenlere mükâfat, isyan edenlere de ceza vermek ister.
Diğeri ise, bu âlem insan için yaratılmıştır. İnsanların itaatleri mükâfatsız, isyanları cezasız kalırsa, bu dünyadaki harika nizam hiçliğe hizmet etmiş olur ve bu sonsuz hikmetlerin hepsi abesiyete inkılab ederler.
Dipnotlar:
(1) bk. Sözler, Onuncu Söz, Sekizinci Hakikat.
(2) bk. Mektubat, Yirmi Dördüncü Mektup, İkinci Makam.
(3) bk. Sözler, Onuncu Söz, On Birinci Hakikat.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
"Saltanat-ı Rububiyyetine pek çok lazımdır." ifadesini "Allah'ın Samed olmasıyla" birlikte nasıl değerlendireceğiz? Nefsim bana bu manaların zıddını hatırlatıyor. Ben ne yapabilirim?
Vehim: Kelime olarak müphem ve mânasız korku, belirsiz fikir ve düşünce anlamlarına geliyor. Aynı zamanda cüzi ve ince mânaların anlaşılmasına yarayan bir idrak kuvveti. Günümüzün tabiri ile "asılsız ve mesnetsiz kuruntu" demektir.
Vehim, akıl ve iradenin terbiyesine girmeyen ve insanı sürekli taciz eden bir duygudur. İnsan bu duygu sayesinde fikren ve manen teyakkuzda durur ve terakki eder. Bu duygunun esiri olmamak kaydı ile insana faydalıdır. Akıl ve kalp itminan bulsa da bu vehim kuvveti kolay kolay teslim-i silah etmez. Ancak ilimde ve imanda yüksek makam sahibi zatlar bu duyguyu teslim-i silaha mecbur ediyorlar.
Şek ve şüphe, insan kalbinin bir tasdiki bir onayı olduğu için hüküm ifade eder. Yani insan şek ve şüpheyi bizzat kendisi üretir, kendisi kabul eder. Bu noktadan vehim ile şek arasında hüküm bakımından bir bağlantı, bir irtibat yoktur.
Vehim, istem dışı olarak her insanda teyakkuz için takılmış nefis ve şehvet gibi bir cihazdır. Nasıl ki nefis, mücadele için bir düşman olarak insana musallat edilmiş ise, vehim de insanı tahkik ve ilim noktasından teşvik için takılmış hükümsüz bir cihazdır. Allah hakkında uygunsuz ifadeler, bu vehim ve vesvese sınıfına giriyor. Bunun en büyük ispatı kişinin bu vehimlerden rahatsız olmasıdır. Yani insan kalben tasdik ettiği bir şeyden rahatsız olmaz. Demek bir rahatsızlık varsa, bu vehimdir.
"Allah Sameddir." sözünün muhalifinin akla gelmesi de bu kabilden vehimlerdir, ciddiyete alıp sahiplenmemek gerekir.
Özetle, insandaki nefis ve şeytanın, vehim ve vesveseler ile insanı taciz etmesi normal bir durumdur. Bu yüzden aklımıza gelen vesvese ve vehimleri kalben tasdik etmedikçe mesul olmayız. Şeytanın asıl planı, kalbe ait olmayan bu gibi vehim ve vesveseleri kalbe ait gibi gösterip, insanı taciz ederek ümitsizliğe düşürmektir. Biz de bu vehim ve vesveselerin önemsiz ve kalbimize ait bir şey olmadığını ilmen bilirsek, şeytanın bu planı akim kalır.
Vesvese Risalesi olan Yirmi Birinci Söz'ün İkinci Makamında geçen:
ifadesi, bize vesvese ve vehim konusunda malumat sahibi olmamızı tavsiye ediyor. Düşmanımızın silahını tanımalıyız ki, ona göre tedbir alalım.
(1) bk. Sözler, Yirmi Birinci Söz. İkinci Makam