"İhtiyarlar, yalnız hayat-ı uhreviye ile yakınlarında bulunan kabre karşı tahammül edebilirler... Güzel dünyalarının kapanmasına mukabil bir teselli bulabilirler." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Nev-i insanın bir cihette nısfı olan ihtiyarlar, yalnız hayat-ı uhreviye ile yakınlarında bulunan kabre karşı tahammül edebilirler. Ve çok alâkadar oldukları hayatlarının yakında sönmesine ve güzel dünyalarının kapanmasına mukabil bir teselli bulabilirler. Ve çocuk hükmüne geçen seriü’t-teessür ruhlarında ve mizaçlarında mevt ve zevâlden çıkan elîm ve dehşetli meyusiyete karşı, ancak hayat-ı bâkiye ümidiyle mukabele edebilirler." (Şualar, Dokuzuncu Şuâ, İkinci Delil)
Hayattan ümidi kesilmiş, sıhhatleri bozulmuş, hayatın ağır tekâlifi artmış, kabre yakınlaşmış, gençliği elinden çıkmış böyle bir haletteki bir ihtiyarı teselli edecek ne olabilir? Elbette onların ümitlerini yeşertip hayattan zevk alacak şekle sokacak yegâne müjde, bir necat ve nur; ölümün yokluk olmadığını ve ebedî bir hayatın başlangıcı olduğunu söylemekle mümkündür. Kalpleri bütün şiddeti ile hiçlik ve fenadan ürküp, ebedî bir hayata müteveccih iken; iman nuru imdatlarına yetişiyor ve şöyle diyor; "Merak etmeyin kabir hiçlik ve yokluk kuyusu değil, saadet-i ebediyenin başlangıcı ve girişidir. Ölüm, sonsuzluk hayatına açılan bir penceredir, öyle ise bu ihtiyar ve perişan halinizden ümitsizliğe düşmeyiniz."
Dünyanın hiçbir makamı, nimeti ve debdebesi bu ihtiyarları tatmin edip ruhunu huzura kavuşturamaz. Ölmek üzere olan bir adama dünyanın fantezilerinden dem vurmak ve onlarla onu avutmaya çalışmak, o adama eziyet etmekten öte bir şey değildir. Bu adamın ruhunu feraha kavuşturacak yegâne müjde, ölümün bir hiçlik ve yokluk olmadığını ve ebedî bir hayatın başlangıcı olduğunu söylemek olacaktır.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü