İmanın "Zaruriyat-ı diniyeyi tafsilen ve zaruriyatın gayrısını icmalen tasdik etmekten hâsıl olan bir nur" olmasını izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"İman, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tebliğ ettiği zaruriyat-ı diniyeyi tafsilen ve zaruriyatın gayrısını icmalen tasdik etmekten hasıl olan bir nurdur."(1)

Dinin zarurî ve gayr-i zarurî olmak üzere iki türlü meselesi vardır. Dinin zaruri meseleleri, ayet ve hadislerce açık ve net bir şekilde ifade edilmiş hakikatleridir. Meselâ; imanın ve İslam’ın şartları, dinin zarurî kısmıdır; bu şartları tafsilli bir şekilde kalp ile tasdik, dil ile ikrar etmek lazımdır. Burada tafsilden maksat, ayet ve hadislerce açık ve net bir şekilde ortaya konulmuş meseleleri bir bütün olarak ve ayırım yapmaksızın hepsini kalben tasdik etmek manasındadır.

İmanın altı rüknüne inanmak farzdır. İman bir bütündür; tecezzi ve inkısamı yani bölünmeyi kabul etmeyen bir külldür. İman hakikatlerinden bazısına inanıp bazısına inanmayan bir kimse iman etmiş sayılmaz.

“İman altı rüknünden çıkan öyle bir vahdanî hakikattır ki, tefrik kabul etmez. Ve öyle bir küllîdir ki, tecezzi kaldırmaz. Ve öyle bir külldür ki kabil-i inkısam olmazlar. Çünki her bir rükn-ü imanî, kendini isbat eden hüccetleriyle sair erkân-ı imaniyeyi isbat eder. Her biri her birisine gayet kuvvetli bir hüccet-i a’zam olur.” (Şualar)

Bir insan bir tek peygamberin peygamberliğini inkâr etse, İslam ve iman dairesinden çıkar. Yine bir insan helal olan bir şeye haram dese veya haram olan bir şeyi helal diyerek işlese o kimse de imanını kaybeder ve küfre düşer. Namaz, oruç, zekât gibi ibadetleri inkâr eden, ehemmiyetsiz gören ve hafife alan kimse de kâfir olur.

Dinin zarurî olmayan meseleleri ise, ayet ve hadislerin işarî ve remzî manaları olup herkes tarafından görülüp bilinmesinin mümkün olmadığı ince manalardır. Bu manaların anlaşılması ilimde derinlik ve kabiliyet ister. İnsanların ekserisi avam olduğundan ve ilimde derinlik bulunmamasından dolayı, bu gibi ince manaları tafsilli ve teferruatıyla bilmek mecburiyetinde değillerdir. Bu yüzden, dinin zaruri olmayan hususlarını tek tek tafsilatıyla değil, icmalî olarak kabul etmek gerekir.

Şayet dinin zaruri olmayan meselelerini tafsili ile kabul etmek iman için mecburi bir durum olsa idi, insanların ekserisi buna güç yetiremezdi. Bu yüzden, dinin zaruri kısmına tafsilli, zaruri olmayan kısmına da icmalî olarak tasdik edilmesi gerekiyor.

Meselâ; Kur'an'da etraflıca anlatıldığından, Nuh tufanı hâdisesi dinin zarurî kısmıdır. Bu hâdiseyi tasdik etmek imanın lazımıdır. Ama bu tufanın bütün dünyada mı, yoksa bir bölgede mi olduğu hususu zaruri olmayan kısmıdır. Bu hâdiseyi tafsili ile bilmemek imana bir zarar vermez.

Allah’ın isim ve sıfatları dinin zaruri konusudur, ama sıfatların Allah’ın zatı ile münasebeti dinin zarurî olmayan icmalî bir konusudur. Ama dinin zaruri olmayan konularını da inceler ve tafsilatı ile tasdik edersek, bu imanın kemalini ziyadeleştirir.

(1) bk. İşârâtü'l-İ'câz, Bakara Suresi, 3. Ayetin Tefsiri.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 12.504
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

şefkat
söz iman üzerine açılınca Aziz Mahmut Hüday-i Hz.lerinin bir beytini bu konuyla alakalı olarak yazmayı uygun gördüm.O beytte şudur:Güzel olan imandır.Allah-u Teala güzel olarak imanı yaratmıştır. İman kimde varsa o güzeldir,kıymetlidir. İman yoksa o ne olursa olsun kıymetsizdir,felakettedir. İnsanın güzelliği göz.kaş güzelliği değil ,insanın gerçek güzelliği iman güzelliğidir. Kimde iman kuvvetli ise o hepsinden güzeldir. Alimler,evliyalar güzeldir,Ashab-ı Kiram çok güzeldir, Peygamber Efendimiz(sav) engüzelidir. Çünkü iman nuruyla nur olmuştur.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
nurcu56

Zaruriyat-ı diniye ve zaruriyatın gayrısı nelerdir? Bunları tafsili ve icmali bilmek ne demektir? Biraz daha açar mısınız?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Sorularla Risale

Dinin zaruri kısmı, İmanın ve İslam'ın şartları kısmıdır. Yani, Kur'an ve sünnetle sabit olan farzlar kısmıdır. Bunun gayrısı ise, Kur'an ve sünnetteki işari ve remzi manalar ile işaret edilen teferruat kısmıdır.

Teferruat kısmının tamamen bilinmesi ve ona göre tasdik edilmesi ise herkes için mümkün olmadığından veya çok zor olduğundan, icmali bir iman kafi görülmüştür. Yani, bir avam mümin: “Ben, Kur'an ve sünnetin, anlayamadığım veya bilmem mümkün olmayan tüm hak manalarını umumen ve icmalen tasdik ettim.” dese yeterlidir.

Ama zaruri kısmını teferruatı ile bilmek ve tasdik etmek, hem mümkün hem de gerçekçi bir durum olduğu için, sorumluluk yüklenmiştir. Yani farz kılınmıştır. İlm-i Kelamdaki şu hüküm, buna işaret eder: “Mukallidin imanı sahih ve caizdir. Ama elinden gelen, imana dair delilleri araştırmayı ve tahkiki terk etmesinden dolayı günahkardır.” Kur'an ve sünnetin ana ve temel meselelerini detayları ile bilmek farz, ana ve temel meselelerin dışındaki detay konuları ise umumen ve icmalen, yani, özet olarak tasdik etmek yeterlidir, anlamındadır.

Burada dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. O da şudur: bilmek ile tasdik etmek farklı şeylerdir. Konunun asıl yerinde, “tasdik” diye geçer. Zira avam, bilmeden de tasdik edebilir. Bunu ehlisünnet mümkün ve caiz görmüşlerdir.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...