"İphamı ifade eden مَا iman-ı icmâlînin kâfi geldiğine ve imanın, hadîs gibi bâtınî ve Kur’ân gibi zâhirî vahiylere şâmil olduğuna işarettir." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ
Bahsedilen ﻣﺍ bu ayette geçmektedir. Meal olarak yani “sana indirilene de senden önce indirilenlere de inanırlar” baktığımızda, indirilenlerin ne olduğu tafsil edilmez ve icmalî imandan bahseder. İndirilenlerin icmalen bahsedilmesi ise, zahir vahiy manasında kütüb ve suhuf-u semaviyeyi hatıra getirdiği gibi, peygamberlere gelip bu kitaplarda olmayan batınî vahiylere de işaret eder. Yani peygamberlerin her söylediği kendisine indirilen kitapta olmayabilir. Bunun dışında vahye mazhar olup ümmetlerine bildirdiği hakikatler de vardır.
İmanın sıhhat şartlarından birisi de Allah’ın, peygamberler vasıtası ile gönderdiği dinin tamamını kabul edip tasdik etmektir. Yani iman tecezzi ve parçalanma kabul etmez. Biri kalkıp; "Ben Allah’ın şu âyetlerini kabul ederim, ama şu âyetlerini kabul etmem" dese bu iman, Allah katında makbul ve caiz bir iman değildir. Sıhhatli ve Allah nezdinde makbul iman, ancak dinin tamamını kabul etmekle mümkündür.
İkinci husus, Allah imana davet ederken, imanın bütününü temsil eden mücmel ifadeler ile davet eder. Meselâ; ahirete imana davet ederken, ahiretin bütün tafsilat ve kısımlarını tek tek sayarak, “işte buna iman ediniz” demez, ahiret âlemini temsil eden veciz bir ifade ile davet yapar. Bu da imanın şartları arasında "öldükten sonra dirilmek ve yeni bir hayat" diye ifade edilir. Bu cümle ile ahiretin mizan, hesap, sırat, cennet ve cehennem gibi bütün kısımları ifade edilmiş olur.
Yukarıda zikredilen "iman-ı icmalî" böyle bir imandır. Bu yönü ile iman, açık olan Kur’an’ı da daha gizli ve latif manaları ifade eden hadisleri de içine alan, ihatalı ve tafsilî bir iman olmaktadır.
"3. İphamı ifade eden مَا iman-ı icmâlînin kâfi geldiğine ve imanın, hadîs gibi bâtınî ve Kur’ân gibi zâhirî vahiylere şâmil olduğuna işarettir."(1)
İmanın altı şartına bilerek ve kasten iman edip, bu altı şartın teferruat kısımlarına da topluca iman etmeye "icmalî iman" denir. Sahih ve makbul olan iman budur. İmanın altı şartı, görünen ve bilinen iman iken -ki bu Kur’an ayetlerine benzetiliyor- imanın bilinmesi için ilim ve araştırma gerektiren teferruat kısımları da bilinmeyen ve görünmeyen imandır ki, bu da hadislere benzetiliyor.
Şimdi ben; "Kur’an Allah’ın kelamıdır" dediğimde, Kur’an’a olan imanımı topluca ve icmalî bir şekilde ifade etmiş oluyorum. Ama Kur’an içinde bulunan sayısız malumatların, manaların ve hakikatlerin birçoğundan da haberim yok. Onlara da bilmeden, yani zımnen iman etmiş oluyorum. Şayet hakiki ve sahih iman; "Kur’an’ın bütün mana ve inceliklerini bilerek ve görerek iman etmek" şeklinde olsa idi, kimse böyle bir imana güç yetiremezdi.
Hulasa; Kur’an’ın bildiğim ya da bilemediğim her şeyine iman ediyorum, demek kâfi oluyor.
(1) bk. İşaratü'l-İ'caz, Bakara Suresi 4. Ayet Tefsiri.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
مَا kelimeye ya da cümleye nasıl bir anlam katıyor ki cevapta verdiğiniz manalar bu مَا'dan çıkıyor?
Sormak istediğim Üstad Haz.'nin tefsirinin izahının nasıl çıkarıldığı değil. İbhamı ifade eden مَا'dan ''bu iman-ı icmâlînin kâfi geldiğine ve imanın, hadîs gibi bâtınî ve Kur’ân gibi zâhirî vahiylere şâmil olduğuna işarettir'' manası nasıl çıkarılmış.
İbhamı ifade etmesi ne demektir ve bu ibhamdan bu mananın çıkarılmasının mantığını anlayamadım.
"Arap dilinde ما (mâ) edatı1, hem isim hem de harf gibi işlev görür. Bu nedenle Arapça söz diziminde çok farklı şekiller ve işlevlerle karşımıza çıkar. Arap dilinde mâ, çok fonksiyonlu ender edatlardan biridir. Klasik nahiv kitaplarında genellikle hurûfu’l-meânî başlığı altında ele alınan mâ edatının cümlede hangi işlevi gördüğü önem arz etmektedir. Şayet mâ edatının işlevi doğru bir şekilde kavranmazsa Arapça söz diziminin yanlış anlaşılma riski vardır. Ayrıca Kur’an-ı Kerim ayetlerinde sıkça karşılaştığımız mâ edatı, ayetlerin tefsirinde önemli bir yardımcı unsurdur. Konunun önemine rağmen Türkçe yazılan Arapça gramer kitaplarında meselenin ayrıntılı olarak ele alınmadığı görülmektedir. Bu meseledeki bilgi boşluğunu doldurmayı hedefleyen çalışmamız sadece mâ edatının nahiv ilmindeki işlevi ile sınırlandırıldı. Mâ edatının farklı kullanımları, harf ve isim olmak üzere iki ana başlık altında tasnif edildi. Konu ele alınırken ayetler ile Arap şiirinden örnekler verildi ve temel kaynaklardan istifade edilmeye çalışıldı. Özellikle ed-Demâmînî’nin İbn Hişâm’ın Muğni'l-lebîb adlı eserine yazdığı şerhinden, el-Herevî’nin el-Uzhiyye adlı eserinden ve diğer bazı önemli kaynaklardan yararlanıldı. Çalışmanın hacmini artıracağından dolayı mâ edatının bazı ayetlerdeki anlamıyla ilgili ihtilaflara ise zorunlu olmadıkça yer verilmedi."
Görüldüğü gibi ma edatı çok yönlü bir edat olduğu için bizim buna tam bir cevap vermemiz için Üstad gibi bir ilme sahip olmamız gerekiyor.