"İmdad-ı Vahidiyet" , "Yüsr-ü Vahdet" ve "Tecelli-i ehadiyet" tabirlerini açar mısınız?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Vahidiyet; Allah’ın bütün sıfatlarının sonsuz ve muhit olmaları, sıfatlarında şeriki olmaması, o sonsuz sıfatların tasarrufuna mâni olacak hiçbir şeyin bulunmaması…

Vahdet, çok şeylerin bir araya gelerek bir birlik meydana getirmeleri ve bir kanunla, bir merkezden gayet kolay idare edilmeleri…

Ehadiyet, Allah’ın zatının bir olması… Varlığı vacib, ezelî ve ebedî bir başka varlığın bulunmaması ve Allah’ın her bir mahlukunda bizzat tasarruf etmesi.

İmdad-ı vahidiyet: Kâinattaki bütün eşya, her şeye gücü yeten ve her şeyin iç yüzünü bilen bir zatın elinde olsa, kâinatın tedbir ve idaresi daha kolay ve daha makul olur.

İnsan bedenindeki bütün atomlar, hücreler ve bunlardan dokunan organlar bir tek ruhun emrindedirler. Böylece bütün bir beden bir tek hücre gibi kolay idare edilir. O tek ruh olmazsa, bedendeki harika icraatların her biri için ayrı bir ruh gerekir. Bedende iki ruh olursa beden fesada gider. Biri gözleri sağa yönlendirmek isterken, diğeri sola çevirmek isteyecek, biri bir yöne gidilmesini irade ederken, diğeri başka bir menzili arzu edecek ve bedende hiçbir icraat yapılamayacaktır. Organlardan verdiğimiz bu misali hücrelere de tatbik edebiliriz.

Bir tek güneş bütün aynalarda, bütün parlak şeylerde, hatta karın parlak zerrelerinde aksini, tecellisini rahatlıkla gösterebiliyor. Bir iş, diğerine mâni olmuyor. Bir yaprağa ışık vermesiyle bütün ağaçları aydınlatması arasında bir fark olmuyor; her ikisini de aynı kolaylıkla yapıyor. O tecelliler bir tek güneşe verilmese, her parlak şeyin içinde onu aydınlatacak bir ışık kaynağının bulunduğunu kabul etmek gerekiyor.

Bir insan, zihninde planladığı bir yazıyı rahatlıkla kâğıda döküyor. Bir cümleyi yazdığı gibi yüzlerce cümleyi de yazabiliyor. O yazılar bir kâtibe verilmediği takdirde, kalemdeki mürekkep zerrelerinin her birinin o makalenin tümüne vakıf olmaları, her bir zerrenin bir âlim olması gerekiyor. Diğer taraftan, farklı kişilerin bir araya gelerek bir cümle kurmaları çok zor, bir şahsın yüzlerce cümleyi tek başına kurması ve yazması ise pek kolaydır.

Ağaçtaki büyüme kanunu birdir, her yaprağın ve her çiçeğin yanındadır, hepsini birlikte idare eder. O binlerce çiçeğin ve yaprağın o kanunla münasebeti kesilse, onların her biri için ayrı bir ağaç gerekecektir.

Ayrıca, bir ağaçtan binlerce yaprağın çıkması gayet kolay olduğu hâlde, birkaç ağacın bir yaprak vermesi imkânsızdır.

Bir komutan bir orduyu “Arş!..” emriyle hareket ettirir. Bir nefer farklı komutanların emrine verilse ortalık karışır, hiçbir iş görülmez. Nizam ve intizam fesada gider...

Evet, bir işi tek bir zata vermekte nihayetsiz kolaylık varken, aynı işi çok ellere vermekte de nihayetsiz zorluklar vardır. Bu sebeple o işin vuku bulması, ancak tek ele tevdi etmekle mümkündür. Mesela, bir elmanın yaratılması için, kâinatın bütün çarklarının ve unsurlarının bir fabrika gibi işlemesi gerekiyor. Güneş, su, hava, toprak, elementler, hassas bir nizamla, mütenasib ve ölçülü bir şekilde beraber hareket etmeden o elma var olamaz ve varlığını devam ettiremez. Öyle ise bir elmanın vücut bulması için bütün kâinata ve sebeplere hükmetmek iktiza ediyor.

Mesela, dört ana unsur olan güneş, hava, su ve topraktan biri olmasa hayat olmaz. Yıldız ve galaksiler sistemli ve muvazeneli hareket etmeseler yine hayat olmaz. Zira bir yıldız zerre kadar mihverinden çıksa, bütün kâinat fabrikasını yerle bir eder.

Bu da gösteriyor ki, hayat bütün kâinattan süzülüp gelen bir damla, bir meyve, bir neticedir. Küçük bir arı, hayat sayesinde bütün kâinatla alakadar olup bütün sebeplerin bir neticesi oluyor. Yani arı basit bir cüz’ iken, hayat ile bütün kâinatla alâkadar oluyor ve küllî hükmüne geçiyor; o azametli şeyler arıya yani hayata hizmet ediyor.

Burada iki şık var, birisi tevhid, diğeri şirk. Tevhide göre, bütün bu kâinatın tedbir ve dizgini Allah’ın sonsuz ilim, irade ve kudretinin elindedir. Allah bu sonsuz sıfatları ile elmayı yaratırken bütün kâinatı, o elmanın meydana gelmesi için istihdam ediyor. Bu mana akla gayet makul ve kolaydır.

Evet, toprak, hava, su ve güneş eşyanın vücuda gelmesinde birer sebeptirler. Birinin olmaması hâlinde istenen maksat hâsıl olmaz. Ancak o neticeler o adi sebeplerin işi değildir. Küçük bir ceviz için koca bir ağacı vesile kılan Allah, ince bir telden kavun, karpuz ve kabak gibi nice sebze ve meyveleri yaratmaktadır. Tohum ekmeden buğday elde edilmez ama buğdayın meydana gelmesi şuursuz toprağın işi değildir. Bir mısır tanesinden yüzlerce mısır yaratmak Allah’a hastır.

Tecelli-i ehadiyet: Allah, zaman ve mekân kayıtlarından münezzeh ve mukaddes olduğu için, hiçbir şey ona engel teşkil etmez. Mesela, sertlik onun kudretine karşılık veremediği için, en sert taşın içine de Allah sıfatları ile nüfuz eder, orada tasarruf eder. Yine maddi kayıtlardan olan takip ile iş görmek onu bağlamadığı için, aynı anda milyarlarca işi zahmetsiz yapabilir ve hakeza.

Allah’ın tasarruf ve idaresinde parçalanma ve bölünme diye bir şey yoktur. Dünyayı döndürmekle atomu döndürmek, bir çiçeği yaratmakla, baharı getirmek, Allah’ın sonsuz kudreti açısından eşittir.

Güneş nurani olmasından, maddi kayıtlardan bir derece kurtulduğu için, sayısız aynalarda ve bütün şeffaf şeylerde aynı anda akseder. Biri diğerine mâni olmaz. Küçük bir camda inikâs ettiği gibi, koca okyanusun üstünde de aynı şekilde akseder.

Aynen bunun gibi, bir ismi Nur ve bütün isimleri nurani, zaman ve mekân kayıtlarından münezzeh ve mukaddes olan Allah, her mahlukunda kolayca tasarruf eder. Onun tedbir ve tasarrufunda zerre ile Güneş müsavidir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

muratkul

Burada imdadı vahidiyet ile yüsru vahdet arasında ki farkı konu ile ilgili olarak açıklarmısınız 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)

İmdad-ı Vahidiyet

Her şeyin bir tek zata intisabı, bağlı olması işleri kolaylaştırır. Mesela; bir memleketin tek bir padişahı olsa ve tüm işler o tek padişahın kanunları ile idare olunsa, o tek padişaha intisab etmiş olması ile bir tek asker o padişaha bağlı olan ordu kadar kuvvet kazanabilir. Padişah dilerse orduyu o bir tek askerin yardımına gönderir. Böylelikle padişaha intisabı olan bir asker ordu kadar kuvvete dayanır ve tek başına yapamayacağı işleri o kuvvet ile yapar. Fakat orduya dahil olmasa ancak kendi kuvveti kadar iş görebilir. Yine o tek padişah, kendisine intisab eden orduyu kolayca idare ve sevk eder. Eğer o neferlerin her biri bağlılığını bıraksa, her birinin idaresi bir ordunun idaresi kadar zor olur.

Bu misal ile aklımızı yaklaştırmaya gayret ettiğimiz hakikat budur ki; sonsuz Esması ile müsemma olan Allah, kainata ve her şeye müteveccih olan esması ile bir tek şeye de bakar ve idare eder. Vahid olduğundan ve mülkünde bir başka tasarrufa meydan vermediğinden, yani; istiklal ve infirad sahibi olduğundan kainatta tasarruf eden tüm esması ile bir tek ferde bakar. Lüzum olsa tüm eşyayı birinin imdadına gönderip kuvvet verir. Vahidiyyet sırrıyladır ki; bütün eşyayı bir tek şey gibi icad eder. Ve bununla beraber sanat ve kıymet itibariyle her şey âli bir keyfiyettedir.

Yüsr-ü vahdet

Bir merkezden, bir kanun ile, bir tek tarz ile idare kolaylığa sebep olur.

Mesela; bir ordudaki tek bir askere ne lazım ise, tüm orduya da lazımdır. Bir tek fabrika kurulsa tüm askerlerin ihtiyacını kolayca üretebilir. Ama her bir askerin ihtiyacı ayrı bir fabrika ile karşılanmaya kalkarsak bir tek askeri donatmak koca bir orduyu donatmak kadar zor olur.

Küre-i arzdaki nebat ve hayvan fertlerinin yaratılma ve idarelerine baktığımızda muazzam bir hallakiyet faaliyeti görülüyor. Faaliyetin eseri göz önünde olmasına rağmen akıl bu faaliyeti anlamakta güçlük çekiyor. Dört yüz bin nebat ve hayvan türleri ve bu nevlerin hadsiz fertleri kendilerine mahsus cihazları ile yaratılıyor, rızıkları veriliyor, terhis vakti gelenler terhis edilip yenileri yerlerine gönderiliyor. Her ihtiyaçları, muhtaç oldukları vakitte karşılanıyor. Kanat, pençe, yüzgeç ne lazım ise veriliyor. Ve bu kadar hadsiz fertler girift ve birbiri içinde yaratılıyor olmakla beraber birbirinden imtiyazlı yani farklı yaratılıyor. Hatta aynı nevin fertlerinde bile bir alamet-i farika bulunuyor. Yani; diğer fertlerden onu farklı kılan bir alamet.

Bütün bunlar bir tek Zat’a ait olmak ile, kaderin kanunları, ilmin düsturları ile, iradenin temyiz etmesi ile kolaylıkla meydana geliyor. Pek çok farklı iş, adeta bir tek basit iş imiş gibi oluveriyor. Evet, Allah bir olur müteaddit olamaz. Allah’ın icraatında ve Rububiyyetinde de ortağı yoktur. Bu çokluk içinde kolaylık vahdetten geliyor. Yani; pek çok işin çoklukla ve kolaylıkla bir anda olmasının bir menbaı da vahdetten gelen kolaylıktır.

Kainatta muazzam bir intizam, bir bütünlük var. Bu bütünlüğü idrak edebilmemiz için Risalelerde “bir fabrika” bir han” “bir misafirhane” “bir saray” nitelemeleri çokça geçiyor. Nazarımıza, bir tekliği olan, bütünlük arz eden ve bir tek organizma gibi sunuluyor. Yine şu ifadeler de vahdeti görmeye sevk ediyor: “aynı kanun” “aynı kudret” “aynı kanun-u hikmet” “aynı tarz”.

Her şeyde bir birlik var. Her şeyin vahdeti var. Zira her şey vahid-i Ehad, Ferd-i Samed olan zatın elinde ve sahibi ve mutasarrıfı olduğu her şey onu gösteriyor, tanıttırıyor.

Vahdetin kolaylığa sebeb olmasına aklımızı yakınlaştıracak bir misal de ağaç misalidir. Ağaç misali Risalelerde çok yerlerde farklı hakikatlerin izahı için kullanılmıştır. Kainatın tümünü bir ağaç gibi nazarımıza verir. Kainat ağacının çekirdeği insan, meyvesi insan, unsurlar dalları, nebat ve hayvan yaprakları.

Bir ağacın meyvelerini düşündüğümüzde, her birine lazım olan şey, ağacın tüm meyvelerine  de lazım olandır. Eğer bir kökten, bir kanunla ihtiyaçlar karşılansa binler meyve, bir meyve kadar kolay olur. Fakat her meyvenin ihtiyacı ayrı bir kökten karşılansa bir tek meyve binler meyve kadar zor olur.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...