"Ferdiyet cilvesi, kâinat yüzünde öyle bir sikke-i vahdet koymuştur ki, kâinatı tecezzî kabul etmez bir küll hükmüne getirmiştir." Vahid ve Ehad isimleriyle birlikte izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"BİRİNCİ SİKKE: Ferdiyet cilvesi, kâinat yüzünde öyle bir sikke-i vahdet koymuştur ki, kâinatı tecezzî kabul etmez bir küll hükmüne getirmiştir. Bütün kâinata tasarruf edemeyen bir zat, hiçbir cüz'üne hakikî mâlik olamaz. O sikke de şudur:"

"Kâinatın mevcudatı, envâları en muntazam bir fabrika çarkları gibi birbirine muavenet eder, birbirinin vazifesini tekmile çalışır. Öyle bir tesanüd, öyle birbirine muavenet, öyle birbirinin sualine cevap vermek ve birbirinin imdadına koşmak ve birbirine sarılmak, birbiri içine girmek suretiyle öyle bir vahdet-i vücut teşkil ediyorlar ki, bir insanın cesedindeki unsurlar gibi, birbirinden kabil-i tefrik olmaz. Bir unsurun dizginini tutan, umumun dizginlerini tutamazsa, o tek unsurun dizginini zapt edemez."

"İşte, kâinatın simasındaki bu teavün, tesanüd, tecavüb, teanuk, pek parlak bir sikke-i kübrâ-yı vahdettir."(1)

Vahid ve Ehad isimlerinin her ikisi de Allah’ın birliğini ifade ederler.

Ehadiyet; Allah’ın zâtının bir olduğunu; Vahidiyet ise sıfatlarının bir olduğunu ifade eder.

Üstad Hazretleri Vahidiyet ve Ehadiyet için şöyle buyurur:

“Vahidiyet ise, bütün o mevcudat birinindir ve birine bakar ve birinin icadıdır demektir. Ehadiyet ise herşeyde Hâlık-ı Külli Şey’in ekser esmâsı tecelli ediyor demektir.” (Mektubat)

Allah, Vahid’dir, birdir; sıfatları bütün mahlûkatı kuşatmıştır. Nihayetsiz kudret, sonsuz ilim, mutlak irade... ancak O Vahid’e mahsustur.

Allah, Ehad’dir, birdir. Mahlûkatın zâtlarındaki bütün noksanlıklardan, sıfatlarındaki bütün eksikliklerden, fiillerindeki bütün acizliklerden münezzeh olan ve onların hiçbirine benzemeyen varlığı vacib, ezelî ve ebedî olan yegâne bir, tek bir, benzersiz, eşsiz bir ancak O’dur.

Allah, Vahid’dir. O’nun kemâl sıfatları bütün eşyayı kaplamış, kuşatmıştır.

Bütün âlemlerde faaliyet gösteren tek kudret O’nun, her şeyde tecelli eden tek ilim O’nun.

Semadaki bütün yıldızlar da, dünyadaki bütün insanlar, hayvanlar, bitkiler hep O’nun mülkü. Denizler, nehirler, ovalar O’nun. Cinler, ruhaniler, melekler O’nun mahlûku.

Allah Ehad’dir, zâtı birdir. O’ndan başka her şeyin varlığı mümkin grubuna girer, O’nun varlığı ise Vacibdir. Her mahlûkuna müstakil bir zât, ona mahsus sıfatlar takmış ve o mahlûkunun her ihtiyacını bizzat görmekte ve onda birçok esmâsını tecelli ettirmektedir.

Kâinatta çok açık bir şekilde görünen yardımlaşma, dayanışma, cevaplaşma ve kucaklaşma fiilleri, kâinatın sahibinin Vahid, Ehad ve Ferd olduğunu ilan ve ispat ediyor. İnsan, başını nereye çevirse Allah’ın varlığının ve birliğinin şahitlerini görüyor. Bu da insanın kalp ve ruhunda Allah’ın ehadiyet olarak tecelli etmesini temin ediyor.

Allah kâinatı öyle bir küll hükmünde yaratmıştır ki, en küçük şey, en büyük şeyle irtibatlıdır. Güneş sistemini kim yaratmış ve idare ediyor ise bir sineğin gözünü yaratan da O’dur.

(1) bk. Lem'alar, Otuzuncu Lem'a, Dördüncü Nükte.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

isahalim
Bu kısımla alakalı olarak 4. nüktenin 5. işaretinde geçen ve anlayamadığım şu cümlede saklı inceliği açıklayabilir misiniz: "Bu kâinat, o sırla, değil yalnız tecezzî kabul etmez bir külldür; belki mahiyetçe, inkısam ve iştiraki ve tecezzîsi imkânsız ve müteaddit elleri kabul etmez bir küllî hükmüne geçer."
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)
Kainat bütün cüz ve parçaları ile öyle bir bütünlük kazanmış ki kainatın bütününe sahip olmakla bir parçasına sahip olmak aynı değerdedir. Bu yüzden kainat kiminse kainatın içinde ki her şey de Onun demektir. Parça başkasının bütün başkasının olamaz. Yani güneş haşa filanca İlahın ay başka bir İlahın olamaz her şey bir tek İlaha aittir O da Allah'tır.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...