İnsan ile hayvanın dünyaya gelişindeki farkları, insaniyetin iman ile insaniyet olduğuna delil olarak gösteriliyor ve açıklamalar yapılıyor. Bu konuyu biraz açar mısınız?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

“… Hayvan, dünyaya geldiği vakit, âdeta başka bir âlemde tekemmül etmiş gibi, istidadına göre mükemmel olarak gelir; yani gönderilir.”(1)

Aklı ve şuuru olmayan bir kuşun, yumurtadan çıkar çıkmaz uçmaya başlaması, balığın yüzmesi, sivrisineğin vur kaç harp sanatını kısa bir müddet içinde öğrenmesi gibi binlerce misal, hayvanların bu dünyaya ilim yoluyla tekemmül etmek için gelmediklerini gösteriyor.

Yani hayvanlar insanlar gibi dünyaya maddi ve manevi terakki ve tekemmül etmek için gönderilmediklerinden dünyada yapacakları fıtri vazifeleri için gerekli bütün cihazları almış olarak dünyaya geliyor ve kısa bir sürede onları kullanmaya başlıyorlar.

Bir hayvan dünyaya geldiğinde yaratılış gayesine muvafık bir hayat sürer, fıtratına konulan tesbihatını aksatmadan yapar ve vazife süresi dolduğunda, dünyaya ilk geldiği gündeki manevi makamıyla bu dünyadan ayrılır. Yani, yaşadığı süre içerisinde ne bildiğine bir yeni bilgi ekler, ne yaptığı tesbihde bir değişme olur.

Hayvana cüz’î irade verilmediğinden, vazifesini sadece ilahi ilhamla yapar. Kendisine cüz’î irade verilen insan ise, o üstün yaratılışını, o çok yönlü ve gelişmeye çok müsait istidadını kullanma konusunda serbest bırakılmıştır.

Onun bu iradeyle yapacağı en ehemmiyetli ve en kudsî tercih “iman etmek”tir. İradesini iman etmekte ve imanın muktezasını yerine getirmekte kullanan insan “hakiki insan” olma şerefine erer ve bir ömür boyu her an ayrı bir mertebe kazanarak, yeni şeyler öğrenerek, ibadetlerini artırarak, ahlakını daha da güzelleştirerek terakki yolculuğunu son nefesine kadar sürdürür.

Hayvan, dünyada yapacağı işleri “başka bir âlemde tekemmül etmiş gibi” mükemmel olarak yapsa da, o işin ötesinde hiçbir şey bilmez. Hayvanın kendi hakkındaki bilgisi de çok sınırlıdır. Sadece var olduğunun şuurundadır, rızkını tanır, düşmanını hisseder. Ama ne kaç tane ayağı olduğunu bilir, ne yediği gıdanın midesine gittiğini yahut emdiği havanın ciğerlerinde dolaştığını... Ne iç organları hakkında bir bilgi sahibidir, ne de haricî âlem hakkında... Gece ve gündüzün dünyanın dönmesiyle meydana geldiğini bilmez. Karanlık olunca gözlerini kapar, ışık olunca açar; ne geceyi tanır, ne de gündüzü.

Onun bütün bu malumat noksanlığına rağmen hayatını güzelce geçirmesi gösteriyor ki, insandaki ilim sadece dünya hayatı için verilmemiştir. O ilmin çok daha büyük bir gayesi vardır. Bu bilgiler onun marifetini artıracak, kendisini ve çevresindeki eşyayı ilahi birer san’at eseri ve yine birer ilahi ihsan olarak değerlendirmesini sağlayacak, böylece manen daima terakki ve teali edecek, mertebeler katedecektir.

İnsan da diğer canlılar gibi nefes alır, ama içine çektiği havanın ciğerlerinde dolaşıp kanını temizlediğini bilir. Bu bilgi, onu bu büyük nimete karşı şükre götürür. Gece ve gündüzün gelmesi için de koca dünyanın kendi ekseni etrafında döndüğünü bilir. Bu bilgi ise onu, bu azametli icraata karşı, hayrete ve şükre sevk eder.

Kış mevsiminde bir köyün bütün insanları baharın gelmesini, bilerek, beklerler. Hayvanlar ise hiçbir şey bilmeden beklerler. Bu iki grubun her ikisi de bahara muhtaçtır, ancak birinciler bunu bildiklerinden baharın gelmesini, yağmurların yağmasını, çiçeklerin açmasını, meyvelerin bitmesini hep Allah’tan bilir ve ondan beklerler. Hayvanlar ise bunların tümünden habersiz, sadece kendi tesbihlerini yapmakla meşgul olurlar.

1) bk. Sözler, Yirmi Üçüncü Söz, Birinci Mebhas.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...