"İnsan, kâinatın ekser envaına muhtaç ve alakadardır. İhtiyâcâtı âlemin her tarafına dağılmış, arzuları ebede kadar uzanmış..." Bu konuyu biraz açıklar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
Birinci paragrafta, insanın şu âlemin bütün varlık türlerine muhtaç olarak yaratıldığına dikkat çekiliyor. İnsan her şeye muhtaç yaratıldığı içindir ki, her şey onun hizmetine verilmiş, böylece insanda bütün ilahi isimler tecelli etmiştir. Bu ise insanın ahsen-i takvimde yaratılmasının bariz bir delilidir. Mesela, insan rızka muhtaç olduğu için onda Rezzâk ismi tecelli ettiği gibi, görmeye, işitmeye muhtaç olduğu için de Basîr ve Semi’ isimlerine mazhar olmuştur. Onun bu ihtiyaçları muhtelif mahluklarla karşılanmakta ve insan bu ihtiyaçlarının görülmesiyle ilahi isimlere ayna olmaktadır.
Varlıklar içerisinde esma-i hüsnaya en az mazhar olanlar cansızlardır. Görmeye ihtiyaçları olmadığı için onlarda Basîr ismi tecelli etmez, hayata ihtiyaçları olmadığı için Muhyî ismi tecelli etmez ve hakeza… Demek ki bir mahlukun ihtiyaçları arttıkça bu ihtiyaçların her birisi, bir veya daha fazla esmanın tecellisiyle yerine getirildiğinden, o mahluk bu tecellilerle hem ihtiyaçlarını görür, hem de bir şeref kazanır.
"İnsanın arzularının ebede kadar uzanması" da bu ihtiyacın bir başka boyutudur. Bir hayvan bir dakika sonrasını düşünmekten âciz iken, insanın ebedî hayatı düşünmesi onun üstünlüğünün ayrı bir cihetidir.
Üstad Hazretleri “Vermek istemeseydi istemek vermezdi.”(1) buyurmakla, cennetin yaratılmasının insandaki ebediyet arzusuna bir cevap olduğuna işaret ediyor. Cennetin yaratılmasına sebep olmak da insanın diğer canlılardan daha üstün bir yaratılışa sahip olmasının bir başka cihetidir.
Rü’yetullaha mazhar olmak, cennet içinde ayrı bir cennettir ve Üstadımızın beyan ettiği gibi cennetin bin sene mesut hayatı, bir saat rüyete mukabil gelmemektedir.(2) Bu en büyük nimetin de çekirdeği insandaki “dostunu görmeye müştak olma” hususiyetidir. Bir hayvan için böyle bir şey düşünülemez. Bu da insanın ahsen-i takvimde yaratılmış olmasının en ehemmiyetli bir yönüdür.
İnsanın hem dostlarına ve akrabalarına, hem de Rabbine kavuşması için bu dünya hayatının son bulması ve ahiret kapısının açılması gerekiyor. İnsan, ne bu âlemi yıkmaya güç yetirebilir ne de öteki âlemi getirmeye. Onun ruhuna konulan bu ebediyet arzusu ve kendisinin bunu tahakkuk ettirmedeki sonsuz aczi onu “Kadîr-i Mutlak'ın dergâhına ilticaya” götürür.
Dipnotlar:
1) bk. Mektubat, Yirmi Dördüncü Mektubun Birinci Zeyli.
2) bk. Sözler, Otuz İkinci Söz, Üçüncü Mevkıf.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü