"İnsaniyet-i Kübra" ve "İnsaniyet-i Suğra" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
İNSANİYET-İ KÜBRA
İnsaniyet-i kübra: Kelime olarak büyük insanlık demektir. Terim olarak ise; insanlığın en kâmili ve en mükemmeli manasında İslamiyet demektir. İslâmiyet gerçek insanlığı, kâmil insan modelini çizmektedir. İnsanlık bu ölçüye uymakla yükselecek, kemale erecektir.
İslam, en son ve en mükemmel bir din olarak, insanın en kâmil manaya ulaşmasını temin edecek bir sistemdir. Bu yüzden, tam tekemmül etmiş ve her vechesi ile kemale ermiş bir insanı büyütsek İslam olur, İslam’ı küçültüp insan şekline çevirsek, kâmil bir insan olur. Bu noktada, İki Cihan Serveri olan Hazreti Peygamber Efendimiz (asv), insan-ı kâmil manasının en müntehası, en mükemmeli olduğu için, insandan kastedilen manayı tam ifade ediyor. Resul-i Ekrem Efendimiz Kur’an’ın ve İslam’ın mücessem bir halidir. İşte insaniyet-i kübra, İslam onun insan modeli ve misali ise: Hazreti Muhammed (asv)’dır.
Hz. Aişe’in ifadesiyle Hz. Peygamberin (asm) ahlakı “Kur’an ahlakı” idi. Kur’an’da model olarak gösterilen ve kâmil insanda bulunması gereken bütün vasıflar gerçek insan-ı kâmil olan Hz. Peygamberde mevcuttu. Meselâ, Kur’an’da istikamet emredilmiş, en müstakim insan O olmuştur. Kur’an’da cömertlik methedilmiş, en cömert kişi O olmuştur. Kur’an’da cihad emredilmiş, en mücahid insan O olmuştur. Misaller çoğaltılabilir.
Risale-i Nurda bu ifade İslâmiyet için kullanır.
“… insaniyet-i kübrâ olan İslâmiyet’i ve îmânı sana verdiğinden, daire-i mümkinat ile beraber, Esmâ-i Hüsnâ ve sıfât-ı mukaddesenin dairesine şâmil bir sofra-i ni’met ve saadet ve lezzet sana fethetmiştir.” (Sözler, 24. Söz, 5. Dal)
İslâmiyet ve iman nimetinden mahrum olan inançsız insanlar da akıllarını kullanarak mülk ve melekût âlemlerini bilmekte ve onlardan istifade etmektedirler. Şu var ki, onlar kendilerini de, bu âlemi de sahipsiz ve Hâlık’sız vehmettikleri için, bu âlemler hakkındaki bilgileri onların kalp ve ruhlarını terakki ettirmez. Sadece elde ettikleri başarılar sayesinde dünya nimetlerinden biraz daha fazla faydalanırlar. Ve yine bu başarılarla nefisleri gurur ve kibirle kabarır, enaniyetleri kuvvetlenir.
İslâmiyet ile müşerref olan bir insan ise, bu mülk ve melekût âlemlerini Allah’ın yarattığına ve kendisinin istifadesine sunduğuna inanır. Bu eserlerdeki güzelliklerin ve kemallerin “Esmâ-i Hüsnâ ve sıfât-ı mukaddesenin” tecellileriyle hâsıl olduğunu bilmekle, eserden müessire geçer, aklıyla beraber kalbi ve bütün latifeleri ulvî zevklere erer.
İNSANİYET-İ SUĞRA
Bediüzzaman Hazretleri, medeniyetin güzel yönlerini insaniyet-i suğra olarak niteler. Yani, insanlığın hakiki kemali İslâmiyet vasıtasıyla olmakla beraber, medeniyetin güzellikleri de insanın kemalini gösterir. İnsanın yerden uzay vasıtalarını yönlendirmesi, iletişim araçlarıyla dünyayı bir köy hükmüne getirmesi, insanlık adına iftihar edilecek bir terakkidir. İnsanın meleklere üstünlüğünü bildiren talim-i esma hâdisesi, insanın bu yönüne de işaret etmektedir.
Fakat şu nokta unutulmamalıdır ki, insaniyet-i suğra olan medeniyetin keşifleri, buluşları, İslamiyetin getirdiği esaslar çerçevesinde kullanılmazsa, beşere birer nimet iken, birer bela olurlar. Mesela, uçaklar bazen masumları bombalar, televizyonlar ahlaksızlığı neşrederler.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü