"İşaret-i hissiye, bir şeyin müteaddit sıfatlarını zikretmek, o şeyin zihinlerde tecessüm etmesine ve akılda hazır ve hayalde mahsus olmasına sebep olduğuna işarettir." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"İKİNCİ ME’HAZ: اُولٰۤئِكَ ile yapılan işaret-i hissiye, bir şeyin müteaddit sıfatlarını zikretmek, o şeyin zihinlerde tecessüm etmesine ve akılda hazır ve hayalde mahsus olmasına sebep olduğuna işarettir. Maahâzâ, sâbıkan zikirlerinden bir mâhudiyet çıkar. Bu mâhudiyet-i zikriye mâhudiyet-i hariciyelerine kapı açar. Haricî olan mâhudiyetlerinden, mümtaz ve müstesna insanlar oldukları tebarüz eder ki, nev-i beşer içinde gözünü açıp bakanların gözlerine en evvel onların parıltıları çarpar."(1)
"İşte Kitap! Şüphe yoktur onda. Rehberdir müttakîlere! O müttakiler ki görünmeyen âleme inanırlar. Namazlarını tam dikkatle ifa ederler. Kendilerine ihsan ettiğimiz nimetlerden infak ederler. Hem sana indirilen kitabı, hem de senden önce indirilen kitapları tasdik ederler. Âhirete de kesin olarak onlar inanırlar. İşte bunlardır Rableri tarafından doğru yola ulaştırılanlar. Ve işte bunlardır felah bulanlar." (Bakara, 2/2-5)
İşaret-i hissiye; kişinin göz, kulak gibi azaları ile bilebileceği şeylere işareti ifade eder ki, أُوْلَـئِكَ ile ifade edilir. Ayet-i kerimeler baştan beri müttakilerin farklı vasıflarını sayarak dinleyen kişinin zihninde iyice tecessüm etmesi ve hayalde görünmesine sebep olur. Müttakilerin zihinde bilinen örfî manası bu vasıflandırmaların neticesinde âdeta hariç âlemde gözlere görünür derecede müttakilerin parlaması ve göze görünür görünmez bu vasıftaki insanların bilinmesi hâsıl olur ve görenlere adetâ "işte müttakiler bunlardır" dedirtir.
“Ulaike” İşte onlar… demektir. Buradaki “onlar” zamiri ile işaret edilen kimselerin sıfatları, üstün vasıfları ve ulvî hasletleri ayetin siyak ve sibakında izah edilmiş ve ortaya uyulması gereken bir model çıkarılmıştır. Ki insanlar Kur’an’ı okuduğunda, kimi rehber ne numune alacağı hususunda hazır bir modele sahiptir. O model başta nebiler olmak üzere salihler, âlimler ve şehidlerdir.
Buradaki "hissî işaret", ayetin misal alınacak modelin çerçevesini çizdikten sonra, zamir ile insanların kafasında o modelin canlandırılması ve hayal edilmesidir.
"Ma’hud" bilinir hale gelmek demektir. Bir şeyin kendisi ortada yokken, bilinir hale gelmesi; ancak güzel bir tasvir ve muhtelif sıfatlarını ifade ile mümkündür. İşte ayette meçhul ve gaybî şeyler, harika ve güzel tasvirler ile malum ve mâhud, yani bilinir ve görünür hale getiriliyor.
Bir insanı ya da topluluğunu sıfatları, vasıfları ve meziyetleri ile mükemmel bir şekilde tasvir ederseniz, o insanlar zihinlerde canlanır ve bunun neticesinde de bir hissiyat meydana gelir.
"Ma’hudiyet" o insanların çerçevesinin mükemmel bir şekilde çizilmiş olması demektir. Çerçevesi mükemmel çizilmiş insanların mümtaz ve müstesna oldukları tebarüz eder ki, insanlık içinde gözünü açıp bakanların gözlerine en evvel onların parıltıları çarpar. Tabiatiyle bu insanlar, insanlığın en güzide ve en mümtazı olan sahabelerdir.
Çerçevenin mükemmel bir şekilde çizilmiş ve tasvir edilmiş olması, başka insanlar olma ihtimalini ortadan kaldırır. Tabiri caiz ise bu tasvir, adrese teslim bir tasvir oluyor. Bu tasvire sahabeden başka kimse oturamaz.
(1) bk. İşârâtü'l-İ'câz, Bakara Sûresi 5. Âyet Tefsiri.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü