"Elif Lam Mim'lerin, Elif Lam Ra'ların, Ha Mim'lerin başlarına bak, anla ki..." Bakıyoruz, ama anlamıyor ve göremiyoruz. Bu hitap sadece ehl-i ilme mi aittir?
Değerli Kardeşimiz;
Üstad Hazretleri burada; “Rehber ise, senin gibi Kur'ân'ın nuru altına girenlere, Kur'ân'dır.” ifadesini kullanırken, mukattaa harflerini oku, oradaki sırları ve şifreleri çöz manasında demiyor. “Senin rehberin olan Kur'an hurûf-u mukattaa mucizesi ile düşmanlarını aciz ve çaresiz bırakıyor. Senin böyle bir rehberin var.”, demek istiyor. Yoksa bize “mukattaa harflerini okuyun, oradan bir şeyler çıkarın” demiyor. Kur'an’ın ayetlerine bakıldığında ne denli doğru, makbul, mucize ve şefaatçi olduğu en avama bile görünür.
Elbette mukattaa harfleri havassa hitap eden hususî şifrelerdir, ama biz de havassın bildirmesi ile bazı manalarını bilebiliriz.
Mukattaa harflerinin mahiyeti ve ne manaya geldiğine dair Risale-i Nur'dan bir bölümünü aşağıda sunalım.
"İKİNCİ MEBHAS: Bu mebhasta da birkaç letaif vardır:"
"1. الۤمۤ ile emsalinde göze çarpan garabet, bu harflerin pek garip ve acip bir şeyin mukaddemesi ve keşif kolları olduklarına işarettir."
"2. Bu surelerin başlarındaki takti-i huruf ile isimleri hecelemek, müsemmanın mehazine ve neden neşet ettiğine işarettir."
"3. Bu harflerin taktii, müsemmanın vahid-i itibarî olup, terkib-i mezcî olmadığına işarettir."
"4. Bu harflerin takti' ile tâdadı, sanatın madde ve mehazini muhataba göstermekle muarazaya talip olanlara karşı meydan okuyarak, 'İşte, i'câz-ı sanatı, şu gördüğünüz harflerin nazım ve nakışlarından yaptım. Buyurunuz meydana!' diye, onların tahkirane tebkitlerine (tekdirlerine) işarettir."
"5. Manadan soyulmuş şu hece harflerinin zikri, muarızları hüccetsiz bırakmaya işarettir."
"Evet, Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan, şu manasız harflerin lisan-ı haliyle ilan ediyor ki: 'Ben sizden beliğ manaları, hükümleri, hakikatleri ifade eden yüksek hutbeleri ve nutukları istemiyorum. Yalnız şu tâdâd ettiğim harflerden bir nazîre yapınız-velev iftira ve hikâyelerden ibaret bile olursa olsun!'"
"6. Harfleri tâdâd ile hecelemek, yeni kıraate ve kitabete başlayan müptedilere mahsustur. Bundan anlaşılıyor ki, Kur'ân, ümmî bir kavme ve müptedi bir muhite muallimlik yapıyor."
"7. ا ل د gibi harfleri, mesela, elif, lâm, dal gibi isimleriyle tabir ve zikretmek, ehl-i kıraat ve erbab-ı kitabetin ittihaz ettikleri bir usuldür. Bundan anlaşılıyor ki, hem söyleyen hem dinleyen ümmî olduklarına nazaran, bu tabirler, söyleyenden doğmuyor ve onun malı değildir; ancak, başka bir yerden ona geliyor."
"Ey arkadaş! Bu letaifin ince iplerinden dokunan yüksek nakş-ı belagati göremeyen adam, belagat ehlinden değildir. Erbab-ı belagate müracaat etsin. (...)"
"Surelerin başlarındaki hurûf-u mukattaa, İlahi bir şifredir. Beşer fikri ona yetişemiyor. Anahtarı, ancak Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdadır."
"3. Şifrevari şu hurûf-u mukattaanın zikri, Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın fevkalade bir zekâya malik olduğuna işarettir ki, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, remizleri, imaları ve en gizli şeyleri sarih gibi telakki eder, anlar." (İşaratü'l-İ'caz, Bakara Suresi 1. Ayet Tefsiri.)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar