Genç yaşta nurcu olmak sinirimi bozuyor. Her yer günah bataklığıyken bu kadar kendimi kasmak istemiyorum. Nurları bırakıp yaşlanınca okusam diye düşünüyorum. Zira psikolojimi kötü etkiliyor. Ya da bu duygulardan nasıl kurtulurum?
Değerli Kardeşimiz;
Cenab-ı Hakk'ın dünyada insanlara ihsan ve ikram ettiği çok şeyler vardır. Bunların hepsinin başında iman, İslamiyet ve onların meyvesi olan salih ameller ve takvadır. Bu nimetler hem dünya saadetine hem de ahiret saadetine vesile olmaktadır. Bu nedenle bu ilahi ihsandan sıkılmak ve nefret etmek, Allah'a ve ahirete inanan bir mümine kesinlikle yakışmaz.
"Gençlerin en hayırlısı ibadette ve ahireti düşünmede ihtiyarlarınıza benzeyendir."(1)
mealindeki hadis-i şerif, gençliğini Allah yolunda geçirenlerin en bahtiyar insanlar olduğunu ihsas ediyor. Evet,
Takva, insanın Allah’tan korkması, isyandan ve her türlü günahlardan kendini muhafaza etmesidir.
Takva, insanın bütün benliği ile Allah’a dönmesi ve O’nun emri dairesinde hareket etmesidir.
Takva, insanı Allah’a kavuşturan ve O’nun sevgisine vesile olan en güzel sıfatlardan biridir. Dünyada huzur ve saadetle yaşamak, ahirette de sonsuz nimetlere nail olmak, ancak takva ve amel-i salih ile mümkündür.
Allah Teala’nın imandan sonra en çok sevdiği ve razı olduğu amel takvadır. Bir müttaki müminin imanı, günahlardan kendini muhafaza edemeyen bir insanın imanıyla elbetteki bir değildir. Kendini başta kebireler olmak üzere, günahlardan muhafaza eden bir müminin kalbi aydınlanır, ruhu huzur bulur, imanı kuvvetlenir ve daima inkişaf eder.
Bütün peygamberlerin en büyük seciyesi olan takva ve istikamet, evliya, mürşit ve müçtehitlerin yolu ve şiarı, bütün abitlerin manevi rızkı, şakirlerin basiret nuru ve kamil mü’minlerin de maksad-ı alasıdır.
Nimet-i uzma, saadet-i kübra ve cennet-i ala ehl-i takva içindir. Nurani bir libas olan takva, insanı günahlardan ve ahiret azabından muhafaza eder ve insanın cennete girmesine vesile olur. Nitekim yine bir ayette mealen şöyle buyrulur:
“Ve cennet müttakiler için yakınlaştırılmıştır.” (Şuara, 26/90)
Özellikle ahir zamanın oluk oluk cehenneme insan taşıyan büyük bir tabut hükmündeki bu vaziyetinden, bizi koruyacak yegane kalkan ve siper takvadır. Böyle bir nimeti bulan bizler, halimizden şikayet değil, başkalarının da bu nimete ermesi için var gücümüzle didinmeliyiz.
Evet, küfür ve günahlardan sakınan süedalar için, “ne göz görmüş, ne kulak işitmiş ve ne de kalbi beşere hutur etmiş” olan cennetin çeşit çeşit ve ebedi nimetleri onlar için hazırlanmıştır. Onlar için ebedi sürür ve neşe vardır. Dünya ve içindekiler insan için yaratıldığı gibi, cennet de müttakiler için hazırlanmıştır. Dolayısıyla müttakiler cennetin vücuduna ve vüsulüne vesiledirler. Cennetin çiçeği ve süsü müttakilerdir.
Ehl-i takva mukaddes bir zümredir ki, onların büyükleri nebiler ve mürsellerdir. Her meselede olduğu gibi, takvada da bütün mürsellerin seyyidi, nebilerin serveri, müttakilerin senedi, ehl-i takvanın imamı, bütün kainatın fahr-i ebedisi, ins ve cinnin peygamberi olan Hazret-i Muhammed (asm)’dir.
Yine başta dört halife olmak üzere, bütün sahabe-i kiram hazretleri, tabiin ve müçtehidin de ehl-i takvanın önderleri ve mürşitleridir.
Takva ve salih amel hem şeriata, hem akla, hem de mürüvvete muvafık olan en büyük bir meziyettir. Böylece hayatını haram ve günahlardan muhafaza eden bir kimse, insan-ı kamil olmaya liyakat kesbeder ve müttakilerden olur.
Cenab-ı Hak melekleri akıl ve nurdan, insanları ise, şehvetle birlikte akıl nurundan yaratmıştır. İnsanoğlu akıl cihetinden meleklere, şehvet yönünden ise hayvanlara benzemektedir. Eğer insan, nefs-i emmaresine mağlup olmayıp, takva ve amel-i salih dairesinde yaşarsa daima terakki eder, ala-yı illiyyine çıkar ve meleklerden üstün olur. Eğer nefs-i emmaresine tabi olup her türlü kötülüğü işlerse, esfel-i safilin tarafına gider, hayvandan daha zelil ve daha aşağı bir derekeye düşer.
Kur’an-ı Kerim’de takvanın ehemmiyetini ve faziletini belirten yüz elli kadar ayet-i kerime vardır. Bu ayetlerde Cenab-ı Hak takva sahiplerinin güzel meziyetlerini belirtmiş ve onları övmüştür. Bu ayetlerden birkaçını zikredelim:
“Allah, ibadetleri ancak müttaki müminlerden kabul buyurur.” (Maide, 5/27)
“Allah, kendisini küfürden ve isyandan muhafaza edenleri sever.” (Tevbe, 9/4)
“Biliniz ki, Allah’ın yardımı her cihetle müttakilerle beraberdir.” (Bakara, 2/194)
“Ey iman edenler! Allah’tan, O’na yaraşır şekilden korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrân, 3/102)
“İman eden ve iyi işler yapanlara, hakkıyla sakınıp (takva ile hareket edip) iman ettikleri ve iyi işler yaptıkları, sonra yine hakkıyla sakınıp (takva ile hareket edip) iman ettikleri, sonra da hakkıyla sakınıp (takva ile hareket edip) yaptıklarını, ellerinden geldiğince güzel yaptıkları takdirde, (haram kılınmadan önce) taptıklarından dolayı günah yoktur. (Önemli olan inandıktan sonra iman ve iyi amelde sebattır). Allah iyi ve güzel yapanları sever.” (Maide, 5/93)
Netice,
a. Takva sahipleri insanların hem Allah hem de peygamber ve salihler tarafından övülmesi, sefahet ehli insanların da kötü olarak gösterilmesi gösteriyor ki, doğru ve istikametli yol maneviyat sahiplerinin yoludur.
b. Allah bize böyle bir yolu ihsan etmişse, bunu kendi irademizle elimizin tersiyle itmeyelim.
c. Dünya ebedi olmadığından günahlara karşı sabretmeli, bunu da cemaatle birlikte kendimizi muhafaza ederek başarmalıyız.
d. Ecel vakti belli olmadığından ve her yaşta insanların her zaman ölebileceği ispata ihtiyacı olmayan açık bir hakikat iken, "Şimdilik sefahete gireyim, belirli bir yaştan sonra da takvaya girerim." demek büyük bir yanlıştır.
e. Şu ana kadar ömrümüzü güzel geçirmişsek buna şükretmeliyiz. Bundan sonraki ömrümüz de gelmediğinden zaten elimizde değildir. Aslında hakiki ömrümüz bulunduğumuz andır. Bunu da sefahetle helakete atmamak lazımdır.
(1) bk. Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, X/270; İbn Hacer, el-Metalibu’l-Aliye, III/3; Feyzü'-l Kadîr, 15:776.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü