"İşte, o müddei, evvela mevcudatın en küçüğü olan bir zerreye rast gelir." Zerre mevcudatın en küçük yapı taşı olarak tarif ediliyor. Zerrenin Risale-i Nur hakikatleri açısından karşılığı nedir?
Değerli Kardeşimiz;
Bu soruya Prof. Dr. Osman ÇAKMAK Hocamızın verdiği cevabı aynen naklediyoruz:
Atom, Yunanca eserlerden Arapçaya "cüz-ü la yetecezza" (parçalanamaz) diye tercüme edilmişti.
Zerre kavramının ilk defa Cabir Bin Hayyan’ın kullandığına dair kayıtlar bulunmaktadır. …
Cabir, bölünemez sabit hareketsiz atom mefhumu yerine, hareket eden ve içi enerji dolu “zerre” mefhumunu kullandı. Cabir’in hareket eden ve birleşen (reaksiyon veren / dönüşen) zerre mefhumunu ortaya atması, insanoğlunun sonraki yüzyıllarda (19. ve 20. yüzyıllarda) atomla tanışmasını sağladı. Bilim tarihçisi Fuat Sezgin’in sunduğu kaynaklarda, Cabir yaptığı çalışmalarla zerre denen atom ve atom gruplarının (bileşik, molekül, iyonların) ölçüye dayalı hareketlerini fark etmiş, bunu "ilmu’l-mîzân" (ölçü ilmi) ıstılahı ile açıklamıştır.
Cabir, her taneciğin, taneciklerin birbirlerine olan tesirinin, hatta bütün insani duyguların matematik olarak ölçülebileceğini söylemiştir.
Cabir, zerrenin hareketliliği yanında parçalanabilirliğini ve enerjiden ibaret olduğu konusunu da ilk defa gündeme getiren kişidir. Bu konudaki sözü şöyledir:
"Madde yoğun enerjidir. Bu yüzden Yunan fizikçilerinin maddenin bölüne bölüne parçalanamaz en küçük bir parçayla son bulduğuna ve maddenin bu sayısız parçalanamayan kısımlardan meydana geldiğine dâir iddiaları yanlıştır. Onların parçalanamaz en küçük parça, yani atom olarak tabir ettikleri bu nesne parçalanabilir ve bu parçalanma neticesi büyük bir enerji hasıl olur. Bu öyle bir enerjidir ki, bir habbeciğin (taneciğin) bir şekilde parçalanması, Allah saklasın, büyük bir şehri yok edebilir."
BİLİM DÜNYASINI AYDINLATANLAR: CÂBİR BİN HAYYÂN
721 yılında, bilginler diyarı Horasan’ın Tûs şehrinde doğmuş, hayatının büyük kısmını Kûfe’de geçirmiştir. İslâmiyet’te fen bilimlerinin temelini atmış olan çok yönlü bir fen bilgini; simyacı, kimyacı ve eczacı; fizikçi, astronom ve astrolog; tıp ve fizik tedavi uzmanı; mühendis, coğrafyacı, filozof ve sûfidir.
Cabir bin Hayyan, Batı bilim dünyasında ortak bir kanaatle “kimyanın babası, kurucusu” olarak kabul edilir. Nitekim kimya kelimesinin İngilizce karşılığı olan “alchemy” kelimesi de, Cabir bin Hayyan’ın çalışmalarının neticesi olarak Arapça “al-Kimiya” kelimesinden türemiştir.
Cabir bin Hayyan, atom bombasının üretilmesinden 1000 yıl önce atomun parçalanabileceğini ve sonucunda büyük bir güç meydana geleceğini ilk söyleyen bilim adamıdır. Bu konuda Hayyan’ın sözleri şunlardır:
“Maddenin en küçük parçası olan 'cüz-ü la yetecezza' (atom)’da yoğun bir enerji vardır. Bu küçük parçanında parçalanamayacağı net olarak söylenemez. O da parçalanabilir. Parçalanınca da öylesine bir güç (enerji) meydana gelir ki, Bağdat’ın altını üstüne getirebilir. Bu, Allahü Teala’nın kudret nişanıdır.”
Cabir bin Hayyan, kimya biliminin hem teorik hem de deneysel alanda büyük gelişme katetmesine vesile olmuştur. Dünyada ilk kimya laboratuvarını kuran bilim adamı olarak tarihe geçmiştir. Kimya ilminde kullanılan hassas ölçüm aletlerini yaparak; kristalleşme, damıtma, kalsinasyon, sublimasyon gibi kimyevi teknikleri kimya ilmine kazandırmıştır.(bk. Alper KAYA, Cabir bib Hayyan Kimdir? techWORM web sayfası, erişim: 10.12.2022/saat 09.10.)
(Ayrıca bk. TDV. İslam Ans., Cabir bin Hayyan md., 6/533-537)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
"O müddeî, evvelâ mevcudatın en küçüğü olan bir zerreye rast gelir..." Burada zerreden ta yıldızlara kadar gidiyor. Her şey zerreden oluşmuşsa diğerlerine gitmeye gerek var mıydı?
Bu gibi bahislerde sadece ispat-ı tevhit, ispat-ı vücut bulunmuyor; tefekkür, marifetullah, düşünsel ibadet gibi birçok sebepler de hükmediyor.
Ayrıca insanda akıldan başka kalp, ruh, vicdan, latife, vehim gibi duygular da bulunuyor ki, akıl için bir delil yeterli iken vehim için daha fazlası gerekiyor. Kalp, ruh, latife gibi duygular her bir delilden ayrı bir marifet ayrı bir lezzet alıyor. Vehim bu konuda çok hassastır, az bir açıklıkta küçük bir noktada feveran eder durur. Yani her şey üzerinde tevhidi kati ispat etsen, yeter deyip küçük bir nokta bıraksan, vehim bu kez de o küçük noktaya sarılır.
Ayrıca Risale-i Nur bir insanın bir hanenin imanını tamir etmiyor, bir cemiyetin bir toplumun bir medeniyetin imanını tamir ediyor. Bu cemiyet ve medeniyet içinde çok fazla inkârcı ideolojiler çok çeşitli şirk unsurları geziyor. İnsanlık içinde sırf güneşe, aya tapanlar bile bulunuyor.
Ayrıca tefekkürde cüzden külle gitmek, külli bir terakki ve tekemmüldür...