"Kürtlük nâmûs ve haysiyetini muhafaza ve yiğit, kahraman Arnavutlara meşrutiyet ve adalete hizmet ile iktida ediniz." Arnavutlar ne yapmış ki, Üstad Kürtlerin onlara uymasını istiyor?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Bunu da muhakkak bilin; her tarafa hücum eden medeniyete karşı vahşetinizi muhafaza edemezsiniz. Bu 'vahşet' lafzından darılmayınız. Zîrâ evvel nefsime söylüyorum..."

"Hem de kabahat hükümetindir. İstediğim nokta Kürtlük nâmûs ve haysi­yetini muhafaza ve yiğit, kahraman Arnavutlara meşrutiyet ve adalete hizmet ile iktida ediniz. Bu hâl-ı hazır, saadetimize herkesten ziyade hizmet edecektir. Çünkü herkesten ziyade istibdattan biz zarar görmüşüz..."(1)

Üstad Hazretleri her zaman birlik ve beraberlikten yana olmuş ve İttihad-ı İslam mefkuresini savunmuştur. Bu davanın bin yıldan beri bayraktarlığını yapan, cihat ruhu ile yetişip o manadan dolayı asırlardır eğitimden geçirilen Türklerin öncülüğünde ve liderliğinde, şimdiye kadar geldiğini ve bundan sonra da öyle gideceğini düşünerek İttihad-ı İslamı millet olarak Türkler ve mekan olarak da Anadolu merkezli düşünmüştür.

Asırlardan beri dinin kıvamı olan Türk milleti diğer Müslüman unsurları da yanına alarak İ'la-i Kelimetullah'ı aleme yaymış ve o davanın bayraktarlığını yapmıştır.

Bu unsurlar içerisinde en kadîm olan unsur Arnavutlar olup, en güçlü temas ve beraberlikte 1380 yılları, mahsusen Birinci Murat döneminde en güçlü şekilde devam etmiş, Osmanlıların yıkılıp Balkanlar'dan çekilmesine kadar bu ittifak ve tabaiiyet zedelenmemiştir.

Arnavutlar sert mizaçlı, örflerine ve geleneklerine fevkalade düşkün, doğru bildiği şeylerden taviz vermeyen, sadakat ve vefa noktasında takdire şayan bir millettir. 1380'lerden Osmanlı'nın yıkılışına kadar bu sadakatleri devam etmiştir. Mizaçlarından da ve örflerinden de hiçbir şey kaybetmemişlerdir. İslamiyetle şereflenmeleri de çok eski olup diğer unsurlara göre İslamiyetteki salabetleri daha yüksek, daha salabetli ve daha uzun süreli olmuştur. Birinci Murat döneminde o alanlar fethedildiğinde, Arnavutların dışında diğer unsurlar Müslüman olmamış ancak Ehl-i kitap olarak Osmanlı'ya tebaiyetleri devam etmiştir.

Osmanlı Devleti'ne Arnavutlar hem sanatkar, hem ilim erbabı, hassaten de devlet adamı yetiştirilmesi hususunda öne çıkan bir husustur. Sadrazamlık ve paşalık olarak bakarsak, belli başlı Osmanlı ileri seviye devlet adamı Arnavutlardan çıkmıştır. Hatta bu milletin az bir kısmı Ortodoks olarak kalmakla birlikte İslamiyet'e ve Osmanlı'ya hürmet ve itaat leri devam etmiştir.

Osmanlı'nın yıkılışında dahi ihanet etmeden sebata gayret göstermişler. Osmanlı'dan ayrılan Balkanlardaki en son unsur olmuşlardır.

Kürtler ise İslamiyetleri çok kadîm olmakla birlikte, Osmanlı ile temasları ve beraberliği Yavuz Sultan Selim dönemine rastlamaktadır. O dönemde güneydoğudaki 26 kürt beyinin tensibini alan İdris-i Bitlisî Yavuz Sultan Selim'e müracaat ederek tebaiyetlerini sunmuş ve Osmanlı ile ittifak etmişlerdir.

Ekrad, ilim ve tasavvuf hususunda Arnavutlar gibi yıllarca Osmanlılarla ve Türklerle beraber kardeş olarak yaşamışlar, bugünlere kadar bu şekilde gelinmiştir. Osmanlı'nın yıkılıp, İngiliz siyasetinin desisesi ile meşrutiyet ilan edilip, İmparatorluğun unsurları parçalanarak, dağıtılma ameliyesi ve faaliyetleri başladığında, Üstadımız Kürtlerin de ayrılmaması ve birlik ve beraberliğin bozulmaması için mücadele etmiş, Kürtlere mühim tavsiyelerde bulunmuştur. Kürtler mizaç ve yapı itibarıyla, fıtrat olarak Arnavutlara benzediği için, iki cihetle tavsiyelerini temellendirmiştir.

1. Fıtrat ve mizaç itibarıyla Arnavutlar ve Kürtler paraleldir,

2. Osmanlı'ya itaat, hürmet ve hizmet açısından Arnavutların göstermiş oldukları birlik, beraberlik, vefanın da Kürtlere örnek olmasını ve öyle davranmalarını istemiştir.

Netice itibariyle, her bir millet özel bir mizaç ve karakter üzere yaratılmıştır. Bu hikmete binaen, Cenab-ı Hak sevk ve idare ve devlet kurma sanat, maharetini Türklere, ekseriyetle tensip buyurmuştur. Diğer unsurlara da bu maharete ve tensibe yardımcı ve destek olmayı murad etmiştir. Tarih bunun şahididir. Bu hakikatı basireti ile idrak eden Muazzez Üstadımız Asar-ı Bediyye'de Kürtlere şu mealde tenbihatta bulunmuştur.

"Türkler bizim aklımız. Biz onların kuvveti. İkimiz ancak iyi bir insan oluruz. Hodserâne yapmayacağız, yani başkaldırmayacağız. Âdil pederlerimiz olan Türklere karşı iyi evlat nasıl olur itaatimizle göstereceğiz. Diğer unsurlara ibret dersi vereceğiz."(2)

İşte, meşrutiyet ilan edildiğinde, meşrutiyet ile adalet tevziine devlet olarak karar verildiğinde, “Arnavutların muktesebatı gibi ve Türklerle her zaman birlik ve beraberlik olma mücadelesi verdikleri gibi biz de Türklerden ayrılmayacağız. Meşrutiyet ve onun getireceği adalete razı olacağız.” anlamındaki ifadelerle, bütün güç ve kuvvetini ortaya koyarak parçalanmayı ve yıkılmayı geciktirerek veya en az zayiat ve kayıpla neticelenmesine çalışmıştır.

Dipnotlar:

(1) bk. Asar-ı Bediiyye, Nutuklar, Nutuk-6, İttihad Yay., İstabul 2002, s.546.
(2) bk. age. Nutuk-5,
s.540.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 3.540
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...