"İstikbalî olan gaybiyat, niyet ve ihtiyar ile verilmediği gibi..." İstidraç o kişinin niyet, ihtiyar, iradesi ile mi olur?
Değerli Kardeşimiz;
لاَ يَعْلَمُ (...) الْغَيْبَ اِلاَّ اللّٰهُ âyetiyle, عَالِمُ الْغَيْبِ فَلاَ يُظْهِرُ عَلٰى غَيْبِهِ اَحَدًا - اِلاَّ مَنِ ارْتَضٰى مِنْ رَسُولٍ ["Görünmeyen âlemleri bilen Odur. O hiç kimseyi gaybdan açıkça haberdar etmez. Ancak peygamberlerden bildirmek istediği müstesnâdır."(Cin, 72/26-27)] âyeti ifade ettikleri kudsî yasağa karşı ubudiyetkârâne bir hüsn-ü edep takınmak için, tasrihten işaret mesleğine girmişler. Tâ ki işaretlerle, remizle anlaşılsın ki, ihtiyarsız, niyetsiz bir surette tâlim-i İlâhî olmuştur. Çünkü istikbalî olan gaybiyat, niyet ve ihtiyar ile verilmediği gibi, niyetle de müdahale etmek, o yasağa karşı adem-i itaati işmam ediyor."(1)
Bu ayette çok açık bir şekilde, Allah dilemezse ve izin vermezse kimse kendi sa’y ve gayreti, irade ve tasarrufu ile gayba vakıf olamaz, deniliyor.
Dolayısı ile gaybı bilmek irade, gayret ve çalışmakla asla elde edilmez. Yani “bugün ben çok gayret edeyim çok çalışayım da on sene sonra ne olacak o bilgiye ulaşayım” diye bir şey söz konusu değildir. Gaybın anahtarı Allah’ın elindedir. Allah dilediği salih kullarına gaybı bildirir. İnsan irade ve gayreti ile gayba ulaşamaz.
Keramet; kıymetlilik, üstün, güzel ve ikram manasına gelir.
Keramet; Cenab-ı Hakk’ın salih kullarından zuhur eden harikulade hâller, kalplerine ilka ettiği bir ilhamıdır.
Evliyada kerametin zuhuru hadd-i tevatüre vasıl olmuştur, inkârı mümkün değildir. Keramet-i evliyada tereddüt ve şüpheye mahal kalmayacağına Ehlisünnetin cumhuru müttefiktirler.
Taftazani, Şerh-i Makasıd adlı eserinde şöyle buyurur: “Keramet, evliyalarda nübüvvet dava etmeksizin zuhur eden harikulâde hallerdir. Bu caizdir. Çünkü mu’cize cinsindendir. Bunun hem sahabeden, hem tabiinden, hem de birçok salih kimselerden zuhur ettiği tevatür derecesine varmıştır.” (Sa’di Taftazani, Şerh-i Makasıd, Âlemü’l- Kütüb, Beyrut,1989, c.5.s.72)
Keramet; Allah'ı bütün sıfatlarıyla birlikte tanıyan, O’na ibadette kusur etmeyen, günahlardan sakınan, gayrimeşru lezzetlere iltifat etmeyen, gaflete dalmayan zatlarda görülür.
Bu vasıfları taşımayan, hatta tam tersi bir yaşayışın içerisinde olan kimselerden görülen harikulade haller ise keramet değil, “istidraç”tır.
"İstidraç, küfrü veya fasıklığı açıkça görülen kimsenin elinde, isteğine uygun olarak zuhur eden harikalıklardır."(2)
Nitekim Fıkh-ı Ekber Şerhi’nde zikredilen bir hadis-i şerifte buna işaretle şöyle buyurulmaktadır:
“Allah’ın, isyana devam eden kişiye istediği nimetleri verdiğini gördüğün zaman bu bir istidraçtır.”(3)
Allah'ın, kendisine isyan eden kimselerin isteklerini yerine getirmesi, böylelerinin azaplarını daha fazla arttırmak içindir. Yoksa onlarda bir hakikat olduğu için değildir. Nitekim şeytanın yeryüzünü zahmetsizce dolaşabilmesi, Firavun’un ve Nemrud’un dünyada iken birçok nimetlere mazhar olması, isyanlarını daha da arttırmaları ve ahirette daha çok azaba çarptırılmaları için verilmiştir.
Ayette; “Âyetlerimizi yalan sayanları biz, bilmeyecekleri noktalardan yavaş yavaş helâke yaklaştırırız.” (Â'raf, 7/182) buyurularak bu hakikate işaret edilmiştir.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri keramet ile istidracın farkını şöyle ifade etmektedir:
“Keramet ile istidrac mânen birbirine mübayindir. Zira keramet, mu’cize gibi Allah’ın fiilidir. Ve o keramet sahibi de kerametin Allah’tan olduğunu bilir ve Allah’ın kendisine hâmi ve rakîb olduğunu da bilir. Tevekkül ve yakîni de fazlalaşır. Lâkin bazan Allah’ın izniyle kerametlerine şuuru olur, bazan olmaz. Evlâ ve eslemi de bu kısımdır.
İstidrac ise, gaflet içinde iken eşya-yı gaybiyenin inkişafından ve garib fiilleri izhar etmekten ibarettir.Fakat bu istidrac sahibi, nefsine istinad ve iktidarına isnad etmekle enâniyeti, gururu öyle fazlalaşır kiاِنَّمَااوُتِيتُهُعَلَىعِلْمٍ okumaya başlar. Lâkin o inkişaf, tasfiye-i nefs ve tenevvür-ü kalb neticesi olduğu takdirde, ehl-i istidrac ile ehl-i keramet arasında tabaka-i ûlâda fark yoktur. Tam manasıyla fenaya mazhar olanlar ise, onlara da (Allah’ın izniyle) eşya-yı gaybiye inkişaf eder. Ve onlar da, o eşyayı fenâfillâh olan havaslarıyla görürler.Bunun istidracdan farkı pek zâhirdir.Zira zâhire çıkan bâtınlarının nuraniyeti, mürâîlerin zulümatıyla iltibas olmaz.” (Mesnevi-i Nuriye)
İstidracın sihirle de yakından alakası vardır. İstidrac ehli, sihirle, yapılmayanı “yapılmış” gösterir. Mesela, cam yemediği veya şiş batırmadığı hâlde, insanlar onun cam yediğini veya vücuduna şiş batırdığını zannederler.
Dipnotlar:
(1) bk. Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Sekizinci Lem'a.
(2) bk. Muvazzah İlm-i Kelâm, s. 176.
(3) bk. Fıkh-ı Ekber, Aliyyü’l-Karî Şerhi Tercümesi, s. 195.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü