"İştirak-i A'mal", "Taksim-i A'mal", "Teşrik-i Mesai" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
İştirâk-i a'mal: Amelde ortaklık; amelde beraber ortak olmak; iş ortaklığı demektir.
Teşrik-i mesai: Birlikte çalışmak; bir işi beraber yapmak; iş birliği etmek; mesai arkadaşlığı demektir. Aynı maksat ve aynı hedef uğrunda diğer insanlarla canla başla çalışıp çabalamak demektir.
Taksim-i a'mal: İş taksimi; iş bölümü; vazife dağılımı demektir. Yani ortak bir gaye etrafında herkesin bir vazifeyi üstlenmesi manasına geliyor. Bir şirkette muhasebe, pazarlama, işçi, temizlikçi gibi görevlerin farklı kişiler tarafından ifa edilmesi gibi...
Dünya işlerinde olduğu gibi ahiret işlerini yürütmek için de pekâlâ ortaklık kurulabilir. Birçok zorluk, birçok sıkıntı el birliği ile güç birliği ile omuz omuza vermek suretiyle aşılabilir.
Üstelik ahiret işlerinde sevap ve ücret verme makamı doğrudan Allah olduğundan, O’nun sonsuz zenginliğinin, ikramının, rahmetinin ve cömertliğinin bir gereği olarak; ortakların tamamının sevabı, ortaklardan her birisine eksiksiz gider; sevaplar ortak sayısına bölünmez; bilâkis ortak sayısı kadar katlanır ve yekûn sevap tamamına ödenir.
Yani ortaklıktan hâsıl olan sevaplar bölünmeden, parçalanamadan, azalmadan her bir ortağa verilir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
"İştirak-ı a'mal-i uhrevi" kavramının, İslamî kaynaklarda yeri var mıdır?
Birçok âlim ve müçtehid zatların içtihatlarında şu usulü bilmemiz gerekir: Kur'an ve sünnetin zahir manaların dışında, işari ve remzi çok manaları vardır. Bu işari ve remzi manaları çıkarıp nazara sunmak, derin bir ilim ya da içtihat ile mümkündür.
Bu gibi işari ve remzi manalarda, kati ve zahiri delil istenilmez. Zira remzi ve işari manaların delili de; işari ve remzidir. Mezhep imamlarının yüzlerce fetvası bu şekildedir. Yani bu fetvalara, kati ve zahiri delil getir desen, getirmek mümkün olmaz. Ama “bu fetvayı nerden çıkardın?” dersen, o zaman içtihadın usulü dairesinde sana ispat eder.
Zaten içtihat, üstü kapalı ve herkesçe malum olmayan, remzi manaları zahir hale getirmek ameliyesidir. Bu da içtihat derecesine ulaşmakla mümkündür.
Üstad, "iştirak-ı a'mal-i uhrevi" prensibini, elbette Kur'an ve sünnetten istihraç etti, ama bu istihraca kati ve zahiri delil istemek, yukarıda izah edilen usule göre yanlış olur. Remzi ve işari delillerini göstermek mesele için kâfidir.
Bu manaya işaret eden bazı ayet ve hadisleri verelim:
Bu ve buna benzer yüzlerce ayet ve hadislerden istihraç etmesi muhtemeldir.
Bir gün kadınlar Allah Resûlü’ne gelerek “Erkekler cihada çıkıyorlar, kadınlar cihat
yapmıyor. Biz kadınlara mirastan da yarım veriliyor.” diyerek erkeklerin
ahiret hayatı adına cihat yaparak, dünya hayatı adına da mirastan daha fazla
pay olarak kadınlara nazaran daha öncelikli ve önde olduklarından dem
vurmuşlardı ki
“Allah’ın, kiminizi kiminize üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri
(haset ederek) arzu edip durmayın. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır.
Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah’tan, onun lütfunu isteyin.
Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir”
ayet-i kerimesi nazil oldu. Bu ayetiyle
Allah (c.c.) bazı amellerde kadınların da manevi payı olduğunu işaret etmiştir. Hatta evde beşik sallaması, evi çevirip döndürmesi ve temizlemesi vb. de sizin için cihadtır demiştir. Çünkü maddi cihatta askerin ailesi ve evi sağlam ve güvende olsun ki gözü arkada kalmasın. Yani vesile olmak cihetiyle kadınlar erkekler gibi cihat vb. amellerinden pay alacaklardır. Taksimul amal gibi vazifeler paylaşılmış ve sevab-ı uhreviyede de paylaşılacaktır.
Esma isimli sahabiye, çok yerinde ve güzel konuşan, akıllı bir hanımdı. Rasûlullâh (asm)’ın huzûruna çıktığında, Efendimiz'e derin bir saygı içerisinde ve tatlı bir ifâde ile şunları söyledi:
"Anam babam sana fedâ olsun ey Allâh'ın Rasûlü! Ben kadınlar tarafından elçi olarak gönderildim. Allah seni bütün erkeklere ve kadınlara peygamber olarak göndermiştir. Biz kadınlar sana ve senin Rabbine îmân ettik. Lâkin biz evlere kapanıp kalıyoruz. Beylerimize hizmet edip çocuk yetiştiriyoruz. Siz ise cumâ namazları kılmak, câmilere ve cemâate gitmek, hastaları ziyâret etmek, cenâze namazı kılmak, hac üstüne hac yapmak, daha da önemlisi Allâh yolunda muhârebe ve cihâd etmek gibi fazîletlerle bizden üstün oluyorsunuz. Ancak siz hac, umre ve kâfirlerle mücâhede etmek üzere evinizden çıktığınız vakitlerde, biz sizin mallarınızı korur, iplik eğirip elbiselerinizi dokur ve çocuklarınızı besleriz. O hâlde bizler de o hayır ve sevaplı işlerin ecirlerinde sizlere ortak olur muyuz?"
Peygamber Efendimiz (asm) Esmâ'nın bu sözlerini dinledikten sonra, yanlarında bulunan ashâbına dönerek:
"Siz hiç din işlerinde soru soran bir kadından, bundan daha güzel sözler işittiniz mi?" buyurdu. Onlar da:
"Ey Allâh'ın Rasûlü! Biz bir kadından, böyle güzel ifâdeler beklemezdik!" dediler. Rasûl-i Ekrem tekrar ona hitâb ederek:
"Ey hatun! Diyeceklerimi belle ve seni gönderen kadınlara da anlat ki; hanımların kocası ile iyi geçinip, kocasının hoşnutluğunu kazanması, o fazîletlerin hepsine eşit olur." buyurdu. (Beyhakî, Şuabu'l-îmân, VI, 421; Hadis zayıftır. bk. Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, 4/305-306)