"Kàbil midir ki, kâinatı mânen istilâ eden mehâsin-i hakikat-ı Muhammediye'ye (a.s.m.) ve tesbihat-ı Ahmediye'ye (a.s.m.) ve envar-ı İslâmiye'ye karşı lâkayd kalsın." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Allah’ın terbiye ve idaresi, şefkat ve merhameti kâinatta her şeyi kuşatmıştır. Bir zerreden tut ta galaksilere kadar her şey Allah’ın terbiye ve idaresindedir. Ve her bir mahlûkunun lisan-ı hal ve lisan-ı kalleri ile yapmış oldukları bütün dualarını işitir, cevap ve hacetlerini yetine getirir. Allah’ın bu terbiye ve idaresine "rububiyet dairesi" denilir.
Bu "rububiyet dairesi"ne mukabil gelen bir de "ubudiyet dairesi" vardır. Allah’ın rububiyeti kâinatta her şeyi kuşattığı gibi, ona mukabil gelen ubudiyet dairesi de her mahlûku ihata etmiştir. Küçük bir yağmur damlasına nezaret eden bir melek de ubudiyet dairesinin bir neferidir.
Rububiyet; Cenâb-ı Hakk’ın Zât’ını, şuûnatını, isimlerini, sıfatlarını ve fiilleri ifade eder.
Rububiyet; Allah’ın kâinatta ve her mahlûk üzerindeki tedbir ve tasarrufudur. Zerrelerden yıldızlara kadar, canlı- cansız her şeyin dizgini ve tasarrufu, terbiye ve idaresi Allah’ın kudret elindedir.
"Şu kâinattan maksad-ı âlâ, tezahür-ü Rububiyete karşı, ubûdiyet-i külliye-i insaniyedir. Ve insanın gaye-i aksâsı, o ubûdiyete ulûm ve kemâlâtla yetişmektir." (20. Söz)
Rububiyet yani terbiye edicilik; “Bir şeyi ilk noktasından itibaren tekâmül ettirerek son noktasına ulaştırmaktır.” Çekirdeği ağaç, nutfenin insan, yumurtanın civciv olması gibi. Bu terbiye fiili, bütün âlemlerin her birinde mükemmel bir şekilde kendini gösteriyor.
İnsan, nimetin şükrü iktiza ettiğini idrak edecektir ki, sonra bu şükür ve hamd vazifesini yerine getirsin. İnsan, bu kâinatı dolduran İlâhî mu’cizelerin tefekkür ve hayret gerektirdiğini bilecektir ki, tesbih ve tekbir vazifesini ifa etsin. Bütün bunlar imanın ve marifetin, yani Allah’a inanmanın ve O’nu tanımanın meyveleridir.
Hayvanlar, bitkiler ve cansız varlıklar da Allah’ı tanıyor ve kendilerine mahsus lisanlarıyla O’nu tesbih ediyorlar. Ama onlar tefekkür, temaşa, takdir, hayret, tekbir gibi mânalardan çok uzaktırlar. Bu vazifeleri en mükemmel şekilde melekler, cinler bilhassa da insanlar yapıyorlar. “Tezahür-ü Rububiyete karşı, ubûdiyet-i külliye-i insaniye” ifadesi bize bu dersi verir.
Önce bu kâinat insan meyvesi verecek şekilde terbiye görmüş, daha sonra insan kâinatı okuyup istifade edecek bir fıtratta yaratılmış, ona göre terbiye edilmişti.
Ubudiyet, kulluk demektir ve mânası ibadetten daha şümullüdür. Yâni, ubudiyet insanın bir kul olarak yapması gereken her şeyi içine alır. Bunların yapılması da bir nevi ibadettir, ancak ibadet denilince evvela akla gelen mâna, Allah’ın emrettiği vazifeleri yerine getirmek, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmaktır.
Semayı yıldızlarla süslemek, o büyük cirimleri gayet muntazam olarak çalıştırmak, semayı direksiz durdurmak Rububiyetin haşmetli bir tecellisidir. Buna karşı insanın ubudiyet vazifesi, bu muhteşem tabloyu hayretle tefekkür etmektir.
Suyu, toprağı ve diğer unsurları bir araya getirerek onlardan bir meyve ağacı yapmak ve onu meyve verecek şekilde planlamak, şifrelemek, terbiye etmektir. Buna karşı insanın ubudiyet vazifesi ise, o şuursuz, ilimsiz ve merhamet nedir bilmeyen ağaçlardan süzülen meyveleri tefekkürle yemek ve Allah’a şükür ve hamd etmektir.
Kısacası, hikmetle yaratmak rububiyet, bu hikmet ve faydaları düşünmek ubudiyettir. Rahmetle yaratmak rububiyet, bu rahmete şükür ve minnettarlıkla mukabele etmek ubudiyettir. Hastalıkları, ölümü takdir etmek rububiyet, bunlara karşı sabır ve rıza ile mukabele etmek ubudiyettir.
Ubudiyet dairesinin reisi ve kumandanı Allah Resulü (asm) olduğu için, ubudiyet dairesinin bütün neferlerinin hizmetinde ve kulluğunda onun da bir hissesi vardır. Evet, ubudiyet dairesinin hakiki mümessili, en kemal mertebesi Fahr-i kâinat olan Hazret-i Muhammed Efendimiz (asm)'dir. Bütün güzel hasletlerin en mükemmeli Habib-i Kibriya Efendimiz (asm)'de tezahür etmiştir.
İşte Allah’ın rububiyeti ve şefkati her şeyi kuşatmışken, böyle küllî ve geniş olan Hazret-i Peygamber (asm)'in ubudiyetine ve onun talep ve isteklerine alâkasız ve lakayd kalması mümkün olamayacağı mânası verilmek isteniyor.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü