"Kâinatın umumunda bir nizam-ı ekmel, bir intizam-ı kasdi vardır. Her cihette reşahat-ı ihtiyar ve lemeat-ı kast görünür." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Her cihette reşahât-ı ihtiyar lemeât-ı kast görünür: Yani kâinatın her tarafında ve her şey üstünde Allah’ın mutlak iradesini gösteren sayısız alamet ve işaretler vardır. İnsan, Allah’ın varlığına ve birliğine delil olan bu alamet ve işaretleri takip ederek, onun sonsuz irade sıfatını da bulabilir, demektir.

Eşyanın, her adımında daha da çoğalan ve katlanan sayısız ihtimal ve imkânlar içinde, belli bir yolu takip etmesi, en istikametlisini takip etmesi ve onda intizama yürümesi hep ezelî iradenin tecelli ve taalluku iledir.

Bir zerre her hareketinde ezelî iradenin tecellisi ile yürüyor. Zira her hareketinde sayısız ihtimaller karşısına çıkıyor. Bu ihtimaller içinde gideceği yolu tespit etmek ve karar vermek manası gerekiyor. Zerre o sayısız ihtimalleri değerlendirip tercih etme gücüne sahip olmadığına göre, onu sevk ve idare eden ezelî bir irade lazımdır. Demek Allah’ın irade sıfatı zerrenin her hareketinde ve her adımında bir rehber ve bir anahtar görevini görüyor. Bu da ilim ve kudret sıfatı gibi irade sıfatının da her şeyi kuşatarak tecelli ettiğini kör gözlere gösteriyor.

"Dikkat edilse, şu kâinatın umumunda bir nizam-ı ekmel, bir intizam-ı kasdî vardır. Her cihette reşahât-ı ihtiyar ve lemeât-ı kast görünür. Hattâ, her şeyde bir nur-u kast, her şe’nde bir ziya-yı irade, her harekette bir lem’a-i ihtiyar, her terkipte bir şule-i hikmet, semerâtının şehadetiyle nazarı dikkate çarpıyor." (Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz, İkinci Maksat.)

Bu kâinattaki her varlık, her hadise, her fiil ve hareket hikmetlidir. Kâinattaki nizam ve intizam, her şeyin sonsuz bir ilim ve hikmetle yapılmış olmasından doğmuştur. Bu ise kendi kendine yahut tesadüfen değil, ancak Allah’ın iradesiyle tahakkuk eder. Her şeyin ve her işin kast ve irade ile ortaya çıkmasının en büyük delili de bu nizamdan hasıl olan faydalı neticelerdir.

Güneş'in büyüklüğü, özellikleri, dünyaya olan uzaklığı, yerküresinin yapısı, kendi etrafında ve Güneş etrafındaki dönüş hızları, eğimi ve daha sayılamayacak kadar çok faktörün bir arada bulunmasıyla yerküremiz, insanların ve hayvanların yaşamalarına uygun bir hale gelmiştir. Bunların her biri ilahi iradeyi gösteren birer “reşha” yahut “lem’a” gibidir.

Bu teşbihlerden birincisinde ilahi irade deryaya benzetilmiş, irade gerektiren bütün işler de o deryadan birer reşha gibi olmuştur. Reşha damladan daha küçük bir su parçacığı, su zerresi demektir.

İkinci benzetmede ise, ilahi irade Güneş'e teşbih edilmiştir. İlim ve hikmetle yaratılan her bir varlık bu iradeyi gösteren bir lem’a, yani bir ışık huzmesi gibidir.

Kendi varlığımızda bunun sayılamayacak kadar çok misallerini görmekteyiz. Bütün organlarımızın yerleri, şekilleri, büyüklükleri, sayıları, vazifeleri bunun açık şahitleri olduğu gibi, hücrelerimizden atomlara, ruhumuzdan duygulara ve hissiyata kadar her neye baksak ilahi bir ilim ve irade ile yapıldıklarını ve bunların tümünün mükemmel bir nizam teşkil etmesiyle insan hayatının devam ettiğini görür ve biliriz.

"Eğer denilse: 'Yalnız ilim kâfi değildir; irade dahi lazımdır. İrade olmazsa ilim kâfi gelmez.' "

"Elcevap: Bütün mevcudat nasıl ki, bir ilm-i muhite delalet ve şehadet eder. Öyle de o ilm-i muhit sahibinin irade-i külliyesine dahi delâlet eder. Şöyle ki:"

"Her bir şeye, hususan her bir zîhayata, pek çok müşevveş ihtimâlât içinde, muayyen bir ihtimalle ve pek çok akîm yollar içinde, neticeli bir yolla ve pek çok imkânât içinde mütereddit iken gayet muntazam bir teşahhus verilmesi, hadsiz cihetlerle bir irade-i külliyeyi gösteriyor. Çünkü her şeyin vücudunu ihata eden hadsiz imkânat ve ihtimâlât içinde ve semeresiz, akîm yollarda ve karışık ve yeknesak, sel gibi mizansız akan câmid unsurlardan, gayet hassas bir ölçüyle, nazik bir tartıyla ve gayet ince bir intizamla, nazenin bir nizamla verilen mevzun şekil ve muntazam teşahhus, bizzarure ve bilbedâhe, belki bilmüşahede, bir irade-i külliyenin eseri olduğunu gösterir."

"Çünkü hadsiz vaziyetler içinde bir vaziyeti intihap etmek, bir tahsis, bir tercih, bir kast ve bir irade ile olur. Ve amd ve arzu ile tahsis edilir. Elbette tahsis, bir muhassısı iktiza eder. Tercih, bir müreccihi ister. Muhassıs ve müreccih ise iradedir. Meselâ, insan gibi yüzler muhtelif cihazat ve âlâtın makinesi hükmünde olan bir vücudun, bir katre sudan; ve yüzer muhtelif âzâsı bulunan bir kuşun, basit bir yumurtadan; ve yüzer muhtelif kısımlara ayrılan bir ağacın, basit bir çekirdekten icadları, kudret ve ilme şehadet ettikleri gibi, gayet kat'î ve zarurî bir tarzda, onların Sâniinde bir irade-i külliyeye delâlet ederler ki, o irade ile, o şeyin her şeyini tahsis eder. Ve o irade ile, her cüz'üne, her uzvuna, her kısmına ayrı, has bir şekil verir, bir vaziyet giydirir."

"Elhasıl: Nasıl ki eşyada, meselâ hayvânattaki ehemmiyetli âzânın, esasat ve netâiç itibarıyla birbirlerine benzeyişleri ve tevafukları ve birtek sikke-i vahdet izhar etmeleri, nasıl kat'î olarak delâlet ediyor ki, umum hayvânâtın Sânii birdir, Vâhiddir, Ehaddir. Öyle de o hayvânâtın ayrı ayrı teşahhusları ve simalarındaki başka başka hikmetli taayyün ve temeyyüzleri delâlet eder ki, onların Sâni-i Vâhidi, Fâil-i Muhtardır ve iradelidir; istediğini yapar, istemediğini yapmaz, kast ve irade ile işler."

"Madem ilm-i İlâhîye ve irade-i Rabbâniyeye mevcudat adedince, belki mevcudatın şuûnâtı adedince delâlet ve şehadet vardır. Elbette, bir kısım filozofların irade-i İlâhiyeyi nefiy ve bir kısım ehl-i bid'atın kaderi inkâr ve bir kısım ehl-i dalâletin, cüz'iyâta adem-i ıttılaını iddia etmeleri ve tabiiyyunun bir kısım mevcudatı tabiat ve esbaba isnad etmeleri, mevcudat adedince muzaaf bir yalancılıktır ve mevcudatın şuûnâtı adedince muzaaf bir dalâlet divaneliğidir. Çünkü hadsiz şehadet-i sadıkayı tekzip eden, hadsiz bir yalancılık işlemiş olur."

"İşte, meşiet-i İlâhiye ile vücuda gelen işlerde, 'inşaallah, inşaallah' yerinde, bilerek 'tabiî, tabiî' demek ne kadar hata ve muhalif-i hakikat olduğunu kıyas et." (Mektubat, 20. Mektup, İkinci Makam, Dokuzuncu Kelime)

Başta geçen “hadsiz imkanat ve ihtimalat” ifadesi çok önemlidir. Şöyle ki;

Bir şeyin zatında ve sıfatlarında hadsiz yollar söz konusu ise ve o şey bu nihayetsiz yollar içinde faydalı ve hikmetli bir yol ile vücut bulmuşsa bunun tesadüfle izah edilmesi mümkün değildir. Bu hâl açık bir şekilde iradeyi ispat eder.

Bilindiği gibi birin sonsuza bölünmesi hâlinde sonuç sıfır çıkar. Yani bir şeyin meydana gelmesi sonsuz ihtimalden bir ihtimal ile ise o şey vücuda gelemez; geldiği düşünülse bu hâdise tesadüfle değil, irade ile izah edilir.

Bir misal verelim: Şu üzerinde oturduğumuz yerküresi, kâinattaki sonsuz denecek kadar çok cirimden sadece bir tanesi. Bu kürenin meydana gelişini ihtimalle izah etmek mümkün değil. İlim bize bildiriyor ki, dünyamız şu andaki yerinden başka bir yerde bulunsaydı, şu mevcut süratinden daha farklı bir süratle dönseydi yahut hiç dönmeyip sabit kalsaydı, eğimi daha fazla yahut noksan olsaydı, üzerine hava sarılmayıp toprak döşenmeseydi ve böyle daha nice şartlar tahakkuk etmeseydi dünyada hayat olmazdı.

Bu sayısız faktörden sadece birisi olan “mekân unsurunu” düşünelim:

Dünyamızın şu sonsuz fezada şu hazır mekânda bulunma ihtimali sonsuzda birdir ve sıfıra eşittir. O hâlde bu hadise ihtimalle izah edilemez.

Üstat Hazretleri her bir mahluka "nazenin bir nizamla verilen mevzun şekil ve muntazam teşahhus"un, ancak “bir irade-i külliyenin eseri olduğunu” ifade ederken “hadsiz vaziyetler içinde bir vaziyeti intihap” etmenin ancak “bir kast ve bir irade ile” olacağını beyan ediyor. Bütün mahlukat için geçerli olan bu hakikati kendi bedenimizdeki herhangi bir organı mesela elimizi misal alarak düşünelim:

Bu elin şu şekli almasında hadsiz imkânat yolları vardır. Mevcut halinin dışındaki bütün şekiller Üstad'ın ifadesiyle “semeresizdir, akim”dir, bir fayda vermez. Elimiz topuz gibi olabilirdi, tamamen düz olabilirdi, parmakları olmayabilirdi, olsa da iki tane, on tane, yüz tane olabilirdi, eklemleri olmayabilirdi, uzunluğu kolumuz kadar hatta daha fazla olabilirdi. Böyle sayılamayacak kadar çok yollar içinden şu hazır hâli alması tesadüfen olamaz. Bu sonsuz ihtimal sıfırla sonuçlanır ve el meydana gelmez. Gelmişse onun bu hali alması ancak bir kasd ve irade iledir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...